ANKEBUT SURESİ

mtihan, geçip gittiğimiz bu dünyanın doğasıdır. Öte dünyaya geçince sunduğu­muz şeylerin sonuçlarının başarılı mı yoksa başarısız mı olduğunu göreceğiz. Ya cennete ya da cehenneme!

Bu sınav, hazırlanmalara, kaderlere ve özelliklere göre zor veya kolay olacaktır. Devesini yitiren bir kadının ağlaması, savaşta evladını kaybeden adamın ağlamasıy-la bir olmaz. Biri diğerine göre daha felâkettir.

Tasalar, tasalara uygundur.

İnsanların amaçları ve uğraşları arasında ne kadar büyük fark vardır. Bu gerçeği kavrayan Ebu't-Tıb şöyle der:

Azim ehline niyetleri kadar vardır İyilik iyilikleri getirir, Küçüğün gözünde küçüklüğü büyük Büyüğün gözünde büyüklüğü küçüktür.

Ekim için tarlayı düzenlemekle yükümlü olan insan, dünyayı ıslah ile yükümlü olan insanla bir olmaz. İkincisi yaptığını Allah'a ibadet için yapar.

Muhammed (s.a.v)'in doğduğu günkü dünyaya bakıyorum da doğu ve batı olarak haline şaşıyorum: Halkın büyük çoğunluğu putlara tapıyor ve bu yaygın olan putpe­restlik adı altında kendi hevâsına uyuyor.

Yahudilerin asıl amaçları, seçilmiş halk oldukları ve kendilerinin dünyada herkes­ten daha üstün bir sülâleden geldikleri zannıyla Yakub ailesine hizmettir.

İman, ıslah, gerçek olan Allah'a davet ise önemli olmayan ikinci bir meseledir.

Öte tarafta, iyi bir insan olan İsa'yı, emin bir melek olan Cebrail'i ilâhlaştıran ve büyük yaratıcıyı üçüncü ilâh konumuna getiren ve bundan sonra da hepsinin tek bir

Ankebût Sûresi -381

Kur'ân-ı     Kerîm 'in     Konulu     Tefsiri

ilâh olduğunu söyleyen Hıristiyanlar vardır.

Yeryüzü üst üste karanlıklar içinde kaybolmuştur.

Bu kesif yığınlar, Muhammed (s.a.v)'in getirdiğine yönelmişler ve ona: "Sen bu bulutlan tamamen dağıtmakla mükellefsin ve kendisinden uzaklaşanları Rablerine geri döndüren bütün insanların liderisin." demişlerdir.

Bir kudsî hadiste şöyle buyurulmaktadır: Ben kullarımın hepsini hanifler olarak (hak din üzere) yarattım. Kullarıma şeytanlar Musallat oldular ve onlan dinlerinden uzaklaştırdılar. Kendilerine helâl kıldığım şeyleri haram kıldılar. Onlara, herhangi bir delil olmadığı halde, bana ortak koşmalarını emrettiler.

Allah yeryüzü halkına nazar kıldı. Arapları ve Acemleri kaynaştırdı. Sadece Ehli Kitap kaldı. Dedi ki: Ben, seni, denemek ve seninle denenmek için yarattım.

Bu ne şiddetli bir denemedir. Tek bir adam, dünyayı ıslah etmekle yükümlü olu­yor, dünyanın akışını değiştiriyor ve bütün insanlığı tevhid ve iyilik yoluna sevkedi-yor.

Allah'a dayanmış ve yükü omuzlanmıştır. Bu dağların yüklenmekten kaçındığı bir yüktür.

Ama o tek adam, onunla silkindi. Etrafında kâfirlere karşı pek çetin ve kendi ara­larında merhametli arkadaşlar oluşturdu. Onlarla birlikte gariplik yaşadı, sıkıntı çek­ti ve peşpeşe savaşlar gördü. Köklü gelenekler ve büyük devletler karşısında direndi. Geri adım atmadı ve kanaatini değiştirmedi. Sonunda insanlar, grup grup Allah'ın di­nine girdiler.

Bu güç teklif karşısında bazılarının endişeye kapıldıkları ve zorluklar ve İhanet­ler önünde geri adım attıkları bir gerçektir:

"Elif lam mim. İnsanlar, yalnız "inandık" demekle, hiç sınanmadan bırakılacak­larını mı sandılar? Andolsun ki biz, onlardan öncekilerini sınadık. Elbette Allah

¦

(sınayacak) doğruları bilecek, yalancıları bilecektir." (Ankebût: 1-3) Gece, gündüze benzemez.

Bugün dünya, Rabbini inkâr etmekte ve O'nun yolundan uzaklaşmaktadır. Mu-hammed'in adamlarının, gelenekçi düşmanlara yönelmeleri, balkı tek Allah'a ibâdet etmeye döndürmeleri ve bu belânın zorluklarına katlanmaları gerekir.

Ankebû Sûresi'nde Allah buyuruyor ki:

"O halde kim (Aüah yolunda) cihad ederse o, bunu yalnız kendi iyiliği için yap­mış olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden zengindir (her türlü ihtiyaçtan uzaktır). (Ankebût: 6)

382 - Ankebüt 5ûres<

Muhammed     Gazalî

Sûrenin son âyetinde, Yüce Allah'ın doğru olan şöyle bir va'di bulunmaktadır:

"Davamız uğrunda cihad edenleri, bize varan yollara mutlaka yöneltiriz: Allah, Şüphesiz iyilik yapanlarla beraberdir." (Ankebût: 69)

Peygamber (s.a.v)'in isimlerinden birinin Mütevekkil olması, inceliklerdendir. Yolunu kaybetmiş olan insanlığı Rabbine döndürmek kolay bir iş midir?

Süper devletlerin, hafif cihada, şüphesiz bunun Allah'a tevekkül ve bu uğurda övülen bir arzu olduğuna dâir bir itirazları olabilir mi?

Kuşkusuz bunda güçlü bir omuz ve kırılmaz bir azim vardır:

"İnsanlardan kimisi var ki, 'Allah'a inandık.'der. Fakat kendisine Allah uğrun­da eziyet edilince insanla.in işkencesini, Allah'ın azabı gibi sayar. Ama Rabbİn-den bir yardım gelse, andolsun, 'Biz beraberdik.' derler. Allah, bütün yaratıl­mışların kalplerinden geçenleri en iyi bilen değil mi?" (Ankebût: 10)

Bu cihadın, meyvelerini olgunlaşmadan koparmak veya aşamalarını uzatmak is­teyenler vardır.

Sûre, tâlim olarak bu tür insanlara, Nûh (a.s)'un dokuz yüz elli sene davet ettiği­ni hatırlatıyor.

Allah'ı tanımada aklî mantığı kaybolmuş ve cihadı boş hamasî bir duygu sanan insanlar da vardır.

Bu tür insanlara ise Kur'ân-ı Kerîm, İbrâhîm'in izlediği bazı modellerini sunu­yor:

"Görmediler mi Allah nasıl yaratmayı başlatıyor, sonra onu iade ediyor. Bu Al­lah'a göre kolaydır. De ki: Yeryüzünde gezin, bakın yaratmaya nasıl başladı, sonra Allah, son yaratmayı da yapacaktır." (Ankebûi: 19-20)

Hayvanlıklarında azan, cinsel şehvetlerinde ileri giden ve güzel evlilikte fıtrat sünnetini aşan kimseler de vardır. Onlara Lûî diyor ki:

"Siz, sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşa gidiyorsunuz. Siz erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz ha?" (Ankebût: 28-29)

Ne ilgiçtir ki Batı medeniyeti, kendine uygun olan kendi yolunda yürümektedir. Bugün bu medeniyet, AİDS hastalığına maruz kalmıştır. Bunun nedeni, cinsel şehvet etrafında İslâm'ın çizdiği çerçeveyi kabul etmemeleridir. Evlilik nasıl ibâdet olur? Haram olan şehevî dürtüler ve uyarılar karşısında nasıl set çekilebilir?

Sûre, Allah'a karşı gelen ve O'nun metodundan hoşlanmayan milletleri anlatma­ya devam ediyor. Ne olmuş onlara şöyle bir bakalım:

Ankebût Sûresi • 383

Kur'ân-ı     Kerîm'in     Konulu     Tefsiri

"Çünkü onların her birini günahlarından dolayı hesaba çektik: Kiminin tepesin­de üzerlerine taş yağdıran (Ölümcül) fırtınalar estirdik; kimini korkunç ses ya­kaladı (ani bir kasırga yok etti); kimisini yerin dibine geçirdik ve kimisini de (suda) boğduk." (Ankebût'. 40)

O azılı güçler, ilâhî cezaların önünde durabilir mi? Asla, tıpkı örümcek ağının rüzgâr Önünde yok olup gittiği gibi yok olmaya mahkûmdurlar.

"Biz bu misalleri İnsanlara anlatıyoruz ama onları, bilenlerden başkası düşünüp anlamaz." (Ankebût: 43)

Mücâhidler yükleri omuzlansınlar, ya bu dünyada olmazsa ceza gününde gele­ceklerini gaıanti altına alsınlar.

Kitap ehli, iki sınıftır. Bir; bizim yaşam, ibâdet ve davet hakkımıza karışmayan ve bizi kendi hâlimize bırakan sınıf. Bunların lehinde olanlar lehimize, aleyhinde olanlar ise aleyhimizedir. Yapılan zimmet geçerli olup ahit bozulmaz.

îki; bizi, kitabımızı ve peygamberimizi kıskaç altına alan, binamızı çökertmek ve sancağımızı indirmek isteyen sınıf. Bunlara karşı kendimizi korumamız ve ihtiyatlı davranmamız gerekir. Akıllı olan hiç bir kimse onlara inanmamızı teklif edemez.

Ankebût Sûresi, bu İki sınıfla muamelede genel irşâd kuralları içermektedir: İç­lerinden zulmedenleri hâriç, kitap ehliyle ancak en güzel tarzda mücâdele edin ve de­yin ki:

"Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Tanrımız ve tanrınız birdir ve biz O'na teslim olanlardanız. İşte sana, böyle (bir) kitap indirdik. Kendilerine kitap verdiklrimiz ona inanırlar. Şunlardan(Araplardan) da ona inananlar vardır. Ayetlerimizi, kâfirlerden başkası inkâr etmez." (Ankebût: 46-47)

Tarih boyu Doğu-Batı arasındaki ilişkileri gözden geçiren akıllı tarafsız bir "ko-mite"nin olmasını ve bunların arasındaki kanlı savaş kronolojisini, hele de Roma'nın dünyaya karşı nasıl savaştıklarını, Asya'nın batısını ve Afrika'nın kuzeyini ele geçir­melerini ortaya çıkarmalarını ne kadar da isterdim.

İslâm, bu bölgeleri onların pençelerinden kurtarırken taşkınlık yapmış mıdır? Sonra onların evlatları ve yandaşları İlk Haçlı seterlerinde saldırıya geçtiler, asırlar­dan sonra eski yaptıklarına dönerek vurkaç taktiği uyguladılar.

Bunlar, modem çağda, İslâm topraklarını sömürmek amacıyla bir bakanlık oluş­turarak Napolyon'un Mısır'a, Mussolini'nin Libya ve Habeşistan'a Fransa'nın bütün Mağrib Ülkelerine ve İngİlizler'in Nil Vadisi'ne saldırmaya başlamasıyla yeniden hortladılar.

İslâm toprakları Ehli Kitab'ın eline geçti. Bu kahredici savaşlarda biz mi haddi

384 • Ankebût Sûresi

Mulıammed     Gazali

aştık?

Bugün diniyle yaşamak İsteyen Müslümanların geneli, bu yaşamdan mahrum edi­liyor. Onlara işkence yapılıyor. Bu gidişatta insaf nerede?

Müslümanlar kitaplarının her satırına inanıyorlar ve onunla amel etmek arzusun­dalar. Bundan onları alıkoyan ne olabilir? Durum böyleyken bu kitabın sahibine kar­şı küstahça davranabilirler mi? O'nu yalanla itham edebilirler mi?

"(Ey Muhammed), sen bundan önce bir kitap okumuş ve onu elinle de yazmış değildin. Öyle olsaydı o zaman iptalciler (hakikati çürütmeye çalışanlar) kuş­kulanırlardı. Hayır, o (Kur'ân) kendilerine bilgi verilenlerin göğüslerinde (ışıl­dayan) açık açık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi zâlimlerden başkası İnkâr et­mez." (Ankebût: 48-49)

Kitap Ehli'nin mezalim fitnesi, pek şiddetlidir.

 

Onlar, bugünlerde, Müslümanları dinlerinden döndürmek ve onunla amel etmeyi formel ve dar kapsamlı bir alana hapsetmek için genel bir atak başlatmışlardır.

Ankebût Sûresi, putperestlerin Muhammed (s.a.v)'den mucize getirmesini ister­lerken ortaya attıkları şüpheyi, onlara şöyle cevap vererek reddetmektedir: Mucize, âyetlerini işittikleri bu kitapta bulunmaktadır:

"Dediler ki: 'Ona Rabbinden âyetler (mucizeler) indirilmeli değil miydi?' De ki: 'Ayetler Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi?' Şüphesiz inanan bir top­lum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır." (Ankebût: 50-51)

Kur'ân, asırlardır devam eden bir mucizedir. Kur'ân'm psikolojik ve sosyolojik etkisi derindir. Bizim milletimiz, bize indirilen en zor zamanlarda onu ezberlemiştir. Kişi ile Rabbi arasında takva ve yakîn üzerine kurulu olan ilişkinin tesisinde bunun bir benzerini ben hiç görmedim.

Bu kitabın evrene bakışta Allah'ı tarifine gelince, materyalist ilim adamlarına so­ruyorum, bu tarifi, bu gizli ve açık şeyler dışında başka bir yerde bulabildiler mi? Ha­yır bulamadılar. Neden? Çünkü: "Onu göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirdi. O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Türkân: 6)

Vatikan Başpapazı'm, insanlara haram ilişkilere yaklaşırlarken AİDS mikrobuna karşı naşı! korunacaklarını anlatırken dinlediğimde ben şaşkınlıkla başımı salladım.

Bu mu çalışmanın amacı? Bu din işi mi?

Kur'ân, korku ile ümid şiarı arasında Rabbiyle dostluk kuran ve bu dostlukla gü­zel bir yaşam üslubu ve seyir metodu ortaya çıkaran nesiller oluşturuyor.

Ankebût Sûresi • 385

Kur'ân-ı      Kerîm  'İn      Konulu     Tefsiri

Bu, Kur'ân-ı Kerîm'in bir kısım i'cazlarından kaynaklanmaktadır.

Savaşlar, Hak ile bâtıl arasında sürüyor. Savaş zararları ödetiliyor. Telâşa kapıla: lar zaferin ne zaman olduğunu soruyorlar? Kâfirler, bizi tehdit ettiğiniz şey, hani n rede diyorlar? Azabı çabuk istiyorlar.

"Eğer belirtilmiş bîr süre olmasaydı, onlara hemen azâb gelirdi. Fakat hiç h kına varmadıkları bir sırada o, kendilerine ansızın gelecektir." (Ankebût: 53)

Müslümanlar, fitnelere maruz kaldılar. Mekke'de küçük bir esnafa: "Dükkânı kapat ve İslâm devleti kurmak için hicret et." deniyor.

Bunun üzerine fakir esnaf soruyor: "Ben orada nasıl yasayabilirim?" Ona : âyetle cevap veriliyor:

"Nice canlı var ki, rızkını taşıyamaz, onları da sizi de Allah besler. O, işiten, 1 lendir." (Ankebût; 60)

Hicret oluyor. Ensâr ile Muhacir, birbirleriyle dayanışma içine giriyor. Bu day nılmaz belânın ardından yardım gerçekleşiyor.

Kur'ân'ın gerçekleştirdiği iman, ilginç şeyleri çıkarıyor ve çıkarmaya da deva edecektir.

Asrımızda, materyalist felsefeye sahip olan, dünyaya tapan ve âhireti inkâr edı insanlar var olunca öte tarafta dünya ve âhirete inanan, buradaki varlığın geçici ve 1* sa orada ise daha keskin bir göz, daha güçlü bir kulak ve engelsiz şahitlerin olduğ nu bilen mü'minler de var olacaktır:

"Bu dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu, te asıl hayat odur. Keşke bilselerdi." (Ankebût: 64)

Sınanma sûresi, şu soru ile noktalanıyor:

"Allah'a (karşı) yalan uydurandan yahut kendisine hak gelince onu yalanlaya dan daha zâlim kimdir? Kâfirlerin duracakları yer, cehennem değil midir? Ar biz(im uğrumuz)da cihad edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak Allah, İyilik edenlerle beraberdir." (Ankebût: 68-69)

386 Ankebût Sûresi

 

Free Web Hosting