DUHA SURESİ

Kur'ân bir çok âyette kendisini nûr olarak nitelemiştir: "Artık Allah'a, Resû-lü'ne ve indirdiğimiz nûr(Kur'ân)a inanın." (Teğâbun: 8) "Fakat biz O'nu (vahyettiğîmiz o kitabı), bir nûr yaptık. Kullardan dilediğimizi O'nunla hidâ­yete iletiriz." (Şûra: 52)

Şüphesiz en yüce vahiy, sürekli Muhammed'in kalbine doğmuştur. Bu Ömrünün sonuna kadar da böyle devam etmiştir. Vahiy, bir veya iki kez doğal nedenlerden ötü­rü kesilmiş olabilir. Bu olay, vahyin ilk indiği zamanlarda olmuştur. Bu Muham­med'in Rabbinin kendisinden tiksindiği anlamına gelir mi? Risâlet düşmanları işte böyle sanıyor. Bu yüzden bu sûre inmiştir:

"Kuşluk vaktine andolsun. Durgunlaştiğı zaman geceye andolsun ki, Rabbin se­ni bırakmadı ve sana danlmadı." (Duhâ: 1-3)

Âlimler bu iki yemin hususunda vahyin iniş ânına ve vahyin kesilişine işaret ol­duğunu söylüyorlar. Kuşkusuz uyum ve ara vermeden kaynaklanmaktadır. Çünkü vahyin inişi, onu gayrete getiriyordu. Burada bırakma yada hoşlanmama ile bir alâ­kası yoktur:

"Elbette senin sonun İlkinden iyidir (hayatının sonu ilkinden, âhiretin dünyan­dan iyi olacaktır.)" (Duhâ: 4)

Risâletin başında Peygamber (s.a.v) parmakla sayılan (çok az) insanı eğitiyordu. Sonra davet dâiresi genişlemeye başladı. O büyük ümmet oluşumuna kalkıştığı za­man bu ümmet, kıyamet ânına değin ayakta kalacak mağrur İslâmi binanın toprağın­da gömülü temeller olmalıydı. Bu arada bir çok vahiy, buna yönelmiş, tükenmiş gay­reti atağa geçirmiştir. Genel tarih değişimi ve başka medeniyet oluşumuna dek böyle sürmüştür. Bunu gerçekleştiren kitap, İslâm'ın ve Resûlü'nün yüceliğini doğrulayan bir şahit olarak elimizde mevcuttur.

"Rabb'in sana verecek sen razı olacaksın (üzülme)." (Duhâ: 5)

Duh§ Sûresi ¦ 659

Kur'ân-ı     Kerîm'in     Konulu     Tefsiri

Bu cömertliğin çeşidi nedir?

Küfre karşı savaş dâiresini oluşturmak, artık ölmüş ve mescidlere gömülmüştür. Dünya ve dünya tatlılığı, tıpkı saç telinin hamurdan çekilişi gibi çıkarılmış olup bu­nunla bir alâkası kalmamıştır. Sözünün erleri, adamlarını yolda bırakmaya terketmiş, onların geneli tevhid ve takva üzere Allah ile buluşmuşlardır.

Allah, geçmişte Musa'ya: "Gözümün önünde büyüyesin diye... koydum." (TâHâ: 39) demişti. Ağır risâleti yüklendikten sonra Muhammed'e ise şöyle demişti: "Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen gözlerimizin önündesin (seni gözetleyip koru­yoruz). Kalktığın zaman Rabbini hamd ile teşbih et." (Tur: 48) Hoş cevherlerden py-gamberlerini seçerek onların eğitimlerini üstlenen ve ardından onları hayatlarında zor olaylarla deneyen Allah'tır. O peygamberlere kendilerinden daha yakındır.

"O seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi?" (Duhâ: 6-8)

Dalâl(şaşırmış)'dan kasıt; yolu ve âlemin yönetimini bilmede ne yapacağını bile­memiş demektir. Muhammed ve peygamberlerin hepsi, ahlâksızlık ve nefis karanlığı anlamına gelen dalâl(sapıklık)'dan korunmuşturlar. Bir kısım kitaplarda peygamber­lere nispet edilenler, sırf iftiradır.

Ardından Allah, Muhammed'i insanlara muhtaç kılmamış ve ihtiyaçlarını gider­miştir. Ancak O (Muhammed) hazine sahibi olmamıştır. Ancak geri kalan da değildir. Allah O'na geçmiş ve gelecekte verdiği nimetlerini hatırlattıktan sonra O'na şunları tavsiye etmiştir:

"Öyle ise sakın öksüzü ezme. Dilenciyi azarlama. Ve Rabbinin nimetini anlat." (Duhâ: 9-11)

Nimeti anma bir başka sûrede de şöyle geçmektedir: "(Ey Muhammed), sen ha­tırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin ne de mecnûn." (Tür: 29) "Sen risâleti tebliğ ve insanları uyarmak için seçildin. Bunun için anlat. Sen ne kâhin ne de zorlayıcısın. Sen sadece bir uyarıcısın, her şeye vekil olan Allah'tır." (Hûd: 12)

n

660 - Duhâ Sûresi

 

Free Web Hosting