KAMER SURESİ

"Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı." (Kamer: I)

İbarenin zahirinden anlaşıldığına göre, bu yarılma, gökcisimlerinin düzeni bozu­lup birbirine girdikleri astronomik çarpışma ile birlikte âhir zamanda olacaktır.

Buna benzer bir anlatım Kıyamet Sûresİ'nde de geçmektedir: "İşte göz kamaştı­ğı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman! O gün insan, 'Kaçacak yer

neresi' diyecektir." (Kıyamet: 7-10)

Fakat İbni Mes'ud'dan rivayet edilen bir hadiste geçtiğine göre, ay yarılması Al­lah Resulü (s.a.v) döneminde vuku bulmuştur. Ama müşrikler bunu kabul etmemişler ve Allah Resûlü'nün sihirbaz olduğunu sanarak kibirleri üzerinde diretmişlerdir:

"Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri var­dır." (Kamer: 3)

Müşrikler, putperestliği yıkma ve putları sarsma hususunda Resûl'ün gayretinin boş olduğuna inanıyorlardı. İnanç buydu. Câhiliye inançları yerleşmişti. Müslüman­lar, bunları yerinden oynatamıyordu.

İnen vahiy, bâtılı sarsmasına ve karanlıkları gidermesine rağmen.

"Andolsun onlara, (kendilerini) kötülükten önleyecek nice önemli haberler gel­miştir. Bu büyük bir hikmettir. Fakat (yüz çevirene) uyarılar ne fayda verir!" (Kamer: 4-5)

İnsanın içindeki vicdan hareket etmeyince, iz'an ve iman olmayınca ne kadar açık da olsa davete bir yarar sağlamaz.

Allah, müşrikleri yeniden dirilme ve ceza ile tehdit etmiş, ardından onlara sapık milletlerin karşılaşacakları şu kötü durumu habâr vermiştir: "Allah'ın va'di gelince­ye kadar inkâr edenlere yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye de-

Kamer Sûresi - S27

vam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek." (Ra'd: 31)

Burada sûre, Nûh dönemindeki sapıklık ve inadın sonuçlarını çok kısa bir şekil­de anlatmaya başlamıştır:

"Ondan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğun­da ısrar ederek: 'O delirdi' dediler. Ve (Nûh, davetten vazgeçmeye) zorlandı. Bunun üzerine, Rabbine: 'Ben yenik düştüm, bana yardım et!' diyerek yalvar­dı." (Kamer: 9-10)

Bu âyetleri ben, açıktan okuyan okuyucunun ağzından, "Ben yenik düştüm (mağ-lub)" kelimesinin üzerinde uzunca çekerek durduğunu işitmiştim. Şöyle bir düşünün. Davet çalışması, dokuz buçuk asır, elem ve ızdıraplarla sürecek, başarısız olacak. Et­rafıma bir baktım. Nuh'un ibâdetinin hassasiyeti ve yardım dilemesi karşısında göz­lerden yaşlar boşaldığını gördüm.

"Bİz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryü­zünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiş bir işin olması için bir­leşmişti." (Kamer: 11-12)

Nûh kavminden sonra Âd kavmi geldi. Bu, kendini beğenmiş kibirli bir kabile idi. Çok fazla malları ve insanları vardı. Allah'ın birliğine çağıran resullerini hemen beyinsizlikle niteley i verdiler!

"Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgâr gön­derdik. O rüzgâr, İnsanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu." (Kamer: 19-20)

O dondurucu rüzgâr, o Amelikalıların bedenlerini yeryüzünde donduruyordu veya onların bedenleri yerde donuyordu. Onlar, hurma kütükleri gibi yere devriliyorlardı:

"Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!" (Kamer: 21)

Nûh kavmi su ile, Hûd kavmi hava ile helak oldu. Bunlar, bizim oluşumumuzda-ki unsurlardır. Fakat Allah, dilerse su ile boğar ve hava ile yok ediverir.

"Andolsun biz Kur'ân'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde dü­şünüp öğüt alan yok mu?" (Kamer: 32)

Ad kavminden sonra Semûd kavmi geldi. Sûre, bu kavmin peygamberi olan Sa­lih'e açıkça hitabını yöneltti. Çünkü Mekkelilerin son peygambere söyledikleri, kav­minin, Salih'e söyledikleriyle benzerlik arzetmektedir. Mekkeli müşrikler şöyle di­yorlardı: "Zikir (Kur'ân), aramızda O'na (Muhammed'e) mi indirildi? Belki bunlar, zikrim hakkında şüphe içine düştüler..." (Sad: 8) Bundan önce de şöyle dediler: "Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kafirler: 'Bu pek yalan­cı bir sihirbazdır.' dediler." (Sad: 4)

528 ¦ Kamer Sûresi

Muhammed     Gazali

Bunlar, Semûd kavminin peygamberlerine söylediklerine benzemektedir:

"Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çıl­gınlık etmiş oluruz. Vahiy, aramızda O'na mı verildi? Hayır, o, yalancı ve şıma­rığın biridir, dediler." (Kamer: 24-25)

Yani o, kendini yüksek gören dâvetçidir. Semûd kavmi, Allah'ın kendisi için ka­yadan bir mucize olarak yarattığı Salih'in devesini öldürdüler. Bu yüzden onlara, ken­dilerini bir saman ve çer-çöp hâline getiren azap iniverdi:

"Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılma ko­nan kuru ot gibi oldular." (Kamer: 31)

Şehvetleriyle azmış, her türlü rezaletin işlendiği ve odaların tahsis edildiği günah­kâr şehre geliyoruz. Salih peygamberleri Lût, kavminin yaptıklarını iğrenç fahişelik olarak ilan etti, onların bozulmuş karakterlerini düzeltmeye çalıştı. Fakat onlar, kabul etmediler. Lût'un misafirleri olan meleklere kötülük düşündüler. Bu yüzden onların cezaları, şehirlerinin altüst olması oldu. Bazı araştırmacılara göre, atom patlaması şehrin altını üstüne geçirdi ve gözlerini köreltti.

"Onlar Lût'un misafirlerine karşı kötülük yapmayı planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini silme kör ettik. 'Haydi azabımı ve uyanlarımı tadın' dedik. Bir sabah kendilerine, daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı." (Kamer: 37-38)

Livata çağdaş medeniyetin bildiği bir şeydir. Bu medeniyet, öldürücü AİDS mik-robuyla cezalandırılmıştır.

İşin ilginç olanı, AiDS'ten dönmek akla bile gelmemektedir. Bildik Öğüt: Şehvet­lerinizi yerine getirin, sıhhatiniz yerine gelir! Bunlar, karanlıktan hoşlanan din adam­larının söyledikleri şeylerdir.

Allah'ın unuttuğu kimseler daha ne beklemektedirler?

Öncekilerin hayat hikâyeleri, insanları saraydan yöneten ve yeryüzünde böbürle­nen Fir'avn'dan söz ederek noktalanmıştır:

"Şüphesiz Fir'avn'un kavmine de uyarıcılar gelmişti. Lâkin onlar bütün âyetle­rimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize lâyık bir şekilde yakala­dık." (Kamer: 41-42)

Sonra hitabı anlayanlara şöyle denildi:

"İslâm düşmanlan, kendinden öncekilerin ele geçirdikleri duruma ulaşamaya­caklardır! Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin İçin bir beraat mı var? Yoksa biz, intikam almaya gücü yeten bir toplulu­ğuz mu diyorlar? O topluluk yakında bozuöfcak ve onlar arkalarını dönüp ka­çacaklardır." (Kamer: 43-45)

Necm Sûresi • 529

Kur'ân-ı     Kerîm'in     Konulu     Tefsiri

Bu uyan gerçekleşti. Müşrikler, Bedir Savaşi'nda feci bir yenilgiye uğradılar. Kâ­firlerin elebaşları geberdiler. Müşriklerin burunları yere sürüldü. Onları âhirette daha kötü bir durum beklemektedir: "£« büyük azaptan Önce, onlara mutlaka en yakın azaptan tattıracağız; olur ki (imana) dönerler." (Secde: 21)

Sûre, hesap gününden söz ederek sonbulmuştur. O gün, her iki tarafa, âdil bir ce­za uygulanacaktır:

"Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. O gün yüzüstü ateşe sürük­lendiklerinde 'cehennemin elemini tadın' denir." (Kamer: 47-48)

Müslümanlara gelince, onlar için durum farklıdır:

"Takva sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarında, güçlü ve Yüce Al­lah'ın huzurunda hak meclisindedirler." (Kamer: 54-55)

530 «Kamer Süresi

 

Free Web Hosting