MEARIC SURESİ
¦
Bu sûrenin baş taraflarında Hak Teâlâ, kendisini Zü'1-Meâric (yükselme derecesinin sahibi) olarak nitelemiştir. Bu niteleme başka bir sûredeki şu âyete benzer: "(O), Refîu'd-Derecâî (dereceleri yükselten); Arsın sahibidir." (Gâ-fir: 15) Yerden arşa yahut Dünya'dan Sidretü'l-Müntehâ'ya kadar olan ilâhî mele-kûtu, insan ellibin yılda ancak katedebilir. Rûhu'1-Emîn ve meleklerin geneli ise bu mesafeyi kısa bir zamanda kateder. Belkıs'm tahtının, Yemen'den Şam'a göz yumup açıncaya değin nasıl taşındığını gördük. Burada verilmek istenen, azabın dereceler sahibi Allah'tan olduğu ve bunun da zor olmadığıdır. Allah'ın helak edişi, sivrisineğin helak edişinden daha zor değildir. Fakat bu iddia sahibi, yakın ya da uzak azabı kabul etmez. Bu, ahmak veya kâfir oluşundan kaynaklanmaktadır. Oysa bu azâb kesin olacaktır:
"O gün gök, erimiş bakır gibi olur. Dağlar, (atılmış) renkli yün gibi olur. Dost dostun halini sormaz." (Meâric: 8-10)
Kuşkusuz Allah, insanoğlunu, kendilerini aşağı çeken bir karakterde yaratmış, onlardan yukarı çıkmak için direnmelerini istemiştir. Bu yüzden kim yeryüzünde ebedî kalmak isterse helak olur. Kim de vahye tâbi olursa kurtulur. İnsan gerçeğinde iman, yolu Allah'ın rızasına eriştiren, temizleyen, yükseğe çıkaran bir güçtür:
"Doğrusu insan hırslı (cimri ve huysuz) yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. Kendisine hayır dokundu mu (yoksullara) vermez. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. Onlar ki: Namazlarına devam ederler. Mallarında belli bir hisse vardır: Saile ve mahruma (isteyene ve iffetinden ötürü istemeyip mahrum kalana). Ceza gününü tasdik ederler." (Meâric: 19-26)
Müslüman, kendi neslini görünce onunla teselli bulur. Olgunluk yoluna alışmak istemez. Sema kapılanna açılan kişilikleri elde^etmeye çalışmaz. Bununla birlikte bu karakterler Kitâb-ı Kerim'de bir bir sayılmıştır. Yüce Allah, cennet yolundaki direnil-mesi gereken zorluk ve üstesinden gelinmesi gereken meşakkatleri beyan etmiştir. İn-
MeSric Sûresi • 599
Kur'ân-i Kerîm'in Konulu Tefsiri
sanlann madenleri, ancak bu doğru sınavla belli olur. Ebu't-Tıb der ki:
Eğer güçlük oimayaydı bütün insanlar ihtiyaç duyulan cömertliğe koşar ilerlemek adına savaşırlardı..
Bu sûrede, şu soruları okuyoruz:
"Kâfirlere ne oluyor ki sana doğru koşuyorlar? Sağdan, soldan, ayrı ayn gruplar halinde? Onlardan her biri nimet cennetlerine sokulacağını mı umuyorlar?" (Meâric: 36^39)
Ayette geçen el-ihtâ'u; iyice bakmak için boynunu uzatmak, baş ve gözü dik tutmaktır. Gruplar hâlinde müşrikler, işlerinin belli olmasını isteyerek Resûl'e geliyorlardı. Bunu O'na yaklaşmak için yapıyorlardı. O'na inandıkları ya da tâbi oldukları için değil. Bu emel gerçekleşti mi? Asla. Bunun gerçekleşebilmesi için mutlaka tâbi olmak, samimi olmak ve cihad etmek gerekir. Kuşkusuz Allah yaşamı ve ölümü, hangimizin daha güzel amel işlediğini sınamak için yaratmıştır.
Hakkı kavradığı halde onun uğrunda koşmaktan âciz kalan nesli, sonunda kötülükler kaplayacak ve üzerine toprak serpilecektir. Daha pâk ve daha aktif bir şekilde kader başlarına gelecektir.
"Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez." (Meâric: 40-41)
İşte bu tembel milletler geri kaldığı için bu dünyada olacaktır. Âhirette ise, fertlerin ve toplumların arası, milletler yerin dibine diğerleri Süreyya yıldızı kadar uzaklaştırılarak ayrılacaktır.
600 • MeSric Sûresi