MERYEM SURESİ

Meryem Sûresi'ndeki âyet fasılalarının, son sayfa hariç, genelinin "yâ har­finin şeddeli ve mansub olarak gelmesi, kendine has karakteristik bir özel­lik arz etmektedir. Son sayfada ise âyet fasılaları, "dâl harfi"nin şeddeli ve mansub şekliyle gelmiştir.

Allah (c.c.)'ın güzel isimlerinden olan "Rahman" isminin bu sûrede tam onaltı kez tekrar edilmiş olduğu göze çarpmaktadır. Bunları âyet sırasına göre şöyle sırala­yabiliriz:

1-"Meryem dedi ki: Senden Rahman olan Allah'a sığınırını. Eğer Allah'tan sa­kınan bir kimse isen." (Meryem, 19/18)

Çünkü sadece muttâkî olan kimse, Allah (c.c.)'tan korkar ve O (c.c.)'na isyan et­mekten kaçınır.

2- "Ben Rahman olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuş­mayacağım." (Meryem, 19/26)

Konuşmamak, bir çeşit oruçtur.

3-  "Babacığım! Şeytana kulluk etme. Çünkü şeytan, Rahmân'a âsî oldu." (Meryem, 19/44)

4- "Babacığım! Rahman tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını ol­mandan korkuyorum." (Meryem, 19/45)

5-"... onlara, çok merhametii/Rahmân olan Allah'ın âyetleri okunduğunda, ağ­layarak secdeye kapanırlardı." (Meryem, 19/58)

6- "... bunlar, hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın cennete, çok merhametlİ/ffo/i-mân olan Allah'ın kullarına gıyaben vadettiğİ Adn cennetlerine girecekler. Şüp­hesiz O'nun vaadi yerini bulacaktır." (Meryem, 19/61)

7-"... Sonra her milletten Rahman olan Allah'a en çok âsî olanlar hangileri ise,

Meryem Sûresi • 295

K  ıı r ' â n ¦ ı      K e r î m  '   i n      Konulu     Tefsiri

çekip ayıracağız." (Meryem, 19/69)

8- "De ki: Kim sapıklıkla ise çok merhameti i/R ahmân olan Allah, ona mühlet versin!..." (Meryem, 19/75}

9- "O, gaybı mı bildi? Yoksa Rahman'\n katından bir söz mü aldı? Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız." (Mer­yem, 19/78-79)

10- "Takva sahiplerini heyet halinde çok merhametli/Rahman olan Allah'ın hu­zurunda topladığımız zaman..." (Meryem, 19/85)

11- "...O gün, Rahman nezdinde söz ve izin alandan başkalarının, şefaate güç­leri yetmeyecek tir." (Meryem, 19/87)

12- "Rahman çocuk edindi, dediler. Hakikaten siz pek çirkin bir şey ortaya at­tınız." (Meryem, 19/88-89)

13- "Rahmân'â çocuk İsnadında bulunmaları yüzünden." (Meryem, 19/91)

14- "Halbuki çocuk edinmek Rahman'm şanına yakışmaz." (Meryem, 19/92)

15- "Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahman'a gelecek­tir." (Meryem, 19/93)

16- "İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar İçin çok merha-meÛı/Rahmân olan Allah (c.c), (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır." (Meryem, 19/96)

Sûrenin "Rahmet" kelimesi ile başlaması da bu sûrenin nüktelerinden birisidir. "Bu Rabbinin Zekeriyyâ kuluna rahmetinin anılmasıdır." (Meryem, 19/2)

Rahmet kelimesi, sûre içerisinde tam dört kez tekrar edilmektedir ve bu âyetler hep, Allah (c.c.)'m kendisine nimet vermiş olduğu ve ihsanda bulunduğu kimselerden bahsetmektedir. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü ihsanda bulunmak, lütfetmek ve nimet vermek rahmetten kaynaklanır. Zira bütün insanların tek tek maruz kaldığı her şey, bilsin veya bilmesin bir hikmet gereğidir.

Sûre, Mekke'de nazil olmuştur. Büyük bir ihtimalle bu dönemin ilk yıllarında, Habeşistan'a yapılan hicretten önce indirilmiştir. Bu sûre Meryem oğlu İsa (a.s.)'nın doğumundan bahsetmekte ve bu şerefli elçinin yaratılmasındaki ilâhî mucizeyi apa­çık ortaya koymaktadır. Ancak sûre, bu ilâhî mucizeyi Hz. Zekeriyyâ (a.s.) ve O'nun oğlu Hz. Yahya (a.s.)'nın kıssasından hemen önce anlatmaktadır. Çünkü Hz. Yahya (a.s.)'nın doğumu da ayrı bir mucizedir. Zira Hz. Yahya (a.s.)'nm babası pîri fânî bir yaşlı, annesi ise kısır ve yaşlı bir kimseydi. Bu kısır kadını doğurgan kılan ve İhtiyar erkeği de dirilten güç, acaba kimdi? Onlara bir çocuk bahşeden acaba kimdi? O (c.c), tüm bunları yapan şanı yüce olan Allah (c.c.)'tı. O (c.c.)'nun bakire bir kadını, hiçbir

296 ¦ Meryem Sûresi

Muhamnıed     Gazuiî

kimse ona dokunmaksızın, hâmile kalacak ve çocuk doğuracak şekilde yaratmasına hiçbir güç engel olamaz.

Önce Hz. İsâ (a.s.)'nın ardından da Hz. Zekeriyyâ (a.s.) ve oğlu Hz. Yahya (a.s.)'nın kıssalarının anlatım tertibi, medenî sûre olan Al-i Ümran Sûresi'nde de aynı şekliyle tekrar edilmiştir. Biz orada demiştik ki; Sebepleri yaratana, o yaratılan sebep­ler hükmedemez. Bu nedenle Allah (c.c.) insanlara şunu söylemek İçin Hz. İsâ (a.s.)'yı bu şekilde yaratmıştır:

"Çocuk şöyle dedi: Ben Allah'ın kuluyum. O, bana kitabı verdi ve beni pey­gamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı ve yaşadığını sü­rece bana namazı ve zekatı emretti." (Meryem, 19/30-31)

Birçok mü'min çocuksuz yaşamaya razı olduğu halde Hz. Zekeriyyâ (a.s.) kendi­sinin bir çocuğunun olmasını niçin bu kadar çok arzu etmiştir? Onun bu büyük arzu­sunun temel nedeni, İsrâiloğulları'nın manevî liderliğini garantiye almak içindir. Çünkü bu manevî liderliğe ehil olmadıkları halde, ona yeltenen akrabaları vardı. Bu sebeple O da, yüce Allah (c.c.)'tan, İsrâiloğulları'na doğru yolu gösterecek ve onları iyi yönetecek bir kimse göndermesini istedi.

"Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyo­rum. Karını da kısırdır. Tarafından bana bir velî (oğul) ver ki o bana vâris ol­sun; Yakup hanedanına da varis olsun. Rabbim onu rızâna layık kıl!" (Meryem, 19/5-6)

Hz. Zekeriyyâ (a.s.)'nın, kendisini Allah (c.c.)'a teşbih etmeye, O (c.c.)'na hamd etmeye ve sürekli O (c.c.)'na ibadet etmeye başlamasından üç gece sonra, Allah (c.c.) O'na Hz. Yahya (a-s.)'y1 bahşetti, onu Yahya İle ödüllendirdi:

"Bunun üzerine Zekeriyyâ, mâbedden kavminin kargısına çıkarak onlara: Sa­bah akşam teşbihte bulunun, diye işaret etti. 'Ey Yalıya! Kitab'a var gücünle sa­rıl' (dedik) ve henüz sabî iken ona ilim ve hikmet verdik." (Meryem, 19/11-12)

Bu mübarek sûre Hz. İsâ (a.s.) ve annesinin mucizesini de şu şekilde anlatmakta­dır: Öncelikle şu bir gerçektir ki, Hz. İsâ (a.s.)'nın beşikte iken konuşması, annesini Yahudiler'in iftira ve suçlamalarından kurtaran apaçık bir kanıttır.

"Çocuk şöyle dedi: Ben Allah'ın kuluyum. O, bana kitabı verdi ve beni pey­gamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı ve yaşadığım sü­rece bana namazı ve zekâtı emretti." (Meryem, 19/30-31)

Ancak ne var ki, Hz. İsâ (a.s.)'nın bu şekilde doğması, başka bir inancın doğuşu­na sebep olmuştur. Buna göre bazı insanlar şöyle demektedirler: "O (a.s.)'nun beşer­den bir babasının olmaması doğrudur, ancak onun babası bizzat yüce Allah (c.c.)'m kendisidir. (Allah'ı bundan tenzih ederiz.) Dolayısıyla O da, aynen babası gibi ikinci

Meryem Sûresi • 297

Kur'ân-ı     Kerîm 'in     Konulu     Tefsiri

birRab'dirü"

Ardından ilâhlar silsilesini tamamlamak için üçüncü bir ilâh bulunmaktadır kî O da, Meryem'e üfleyen "Rûh-ul Kudüs" Cebrail'dir. İşte bu üçlü kutsal ailedir! İnsan kendi kendine sormadan edemiyor: Araplar'ın tek bir hakikati ifâde etmek için; Esed ve Gazanfer kelimelerini kullanmaları gibi, baba, oğul ve ruh kelimeleri lek bir şeyi ifâde eden eş anlamlı kelimeler midir? Hayır, kesinlikle hayır! Bu kelimelerin her bi­risinin işaret ettiği kendine özgü zarflan vardır. Buna rağmen nasıl olur da bu kelime­lerin hepsi, tek bir şeyi ifâde ederler?

Diğer bir kısım insanlar da diyorlar ki: Bu üç kelimeden birisi zâtı, diğer ikisi de onun sıfatlarını ifâde eder. Ancak şurası bir gerçek ki, sıfat, zât olan baba bakıp du­rurken, hem cisimleşme, hem çarmıha gerilme hem de daha sonra kulları gözetmek için gökyüzüne çekilmeyi beceremez. Gerçekte teslis inancını oluşturan o üçün üçü, sağlam bir "BİR" oluşturabilirler mi? Hayır, kesinlikle hayır! Akl-ı selîm, bu varsa­yımların hiçbirisini kabul etmez.

Doğru ve gerçek olan Allah (c.c.)'ın bir olmasıdır. Hz. İsâ (a.s.)'nın ise, resul ola­rak gönderilmiş diğer kullar gibi, O (c.c.)'nun kulu ve resulüdür. İşte Kur'ân'ı Kerîm bu hakikati onlarca sûrede vurgulamaktadır:

"(İsâ şunu da söyledi:) Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbi-nizdir. Öyle ise O'na kulluk ediniz. İşte doğru yol budur. Sonra gruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler. Büyük güne şahit olunduğu zamanda, vay o kâfir­lerin haline! Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün (başlarına gelecek olan­ları) ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler (bir görsen)! Fakat o zâlimler, bugün açık bir sapıklık içindedirler." (Meryem, 19/36-38)

Bu ayrılık hâlâ devam etmektedir ve Allah (c.c.) bizleri büyük toplantı günü olan âhirette biraraya getirinceye kadar da sürekli olarak devam edip gidecektir. Ancak o gün hem liderler, reisler, krallar ve sultanlar ve hem de onlara tabî olanlar bilecekler­dir ki; Yüce Allah (c.c.) tektir ve O (c.c.)'nun kız veya erkek hiçbir çocuğu da yok­tur, O (c.c.)'nun dışındaki ve O (c.c.)'nun tarafından yaratılmış herkes O (c.c.)'nun kuludur ve kıyamet günü hesaba çekip ceza veya sevap verecek olan da yine sadece O (c.c.)'dur.

Şayet bazı kimseler şu anda, bu gerçeği göremiyorlarsa ve işitip algılayamıyor-larsa bile, şüphesiz duyu organları o gün ve orada en ufak fısıltıları dahi işitecek ve gözler atom taneciklerini dahi görecektir.

"Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün (başlarına gelecek olanları) ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler (bir görsen)! Fakat o zalimler bugün açık bir sapık­lık içindedirler." (Meryem, 19/38)

298 • Meryem SOresi

Muhammed     Gazalî

Meryem oğlu İsâ (a.s.)'dan bahsettikten sonra sûrenin, insanları Allah (c.c.)'ın birliğine nasıl çağırdığına bir bakın. Hemen ardından, uzun savaşlar boyunca putçu-lukla mücâdele eden ve birçok ülke değiştirmek zorunda kalan Hz. İbrahim (a.s.)'in hikâyesi gelmektedir.

Sizler, Hz. İbrahim (a.s.) ile müşrik babası arasında geçen konuşmada, İslâmî teb­liğin doğasını ve mücâdele eden grupların tabiatını bulabilirsiniz. Örneğin Hz. İbra­him (a.s.) babasına, putları terk etmesi ve yönünü Allah (c.c.)'a çevirmesi için tam dört kez çağrıda bulunuyor; hem de edep ve yumuşak huyluluk fışkıran bir üslupla. İşte en son çağrısı:

"Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum." (Meryem, 19/45)

Ama bunun karşılığında kapkatı ve taş gibi bir red cevabı geliyor:

"(Babası): Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarını. Uzun bir zaman benden uzak dur, dedi." (Meryem, 19/46)

Hz. İbrâhîm (a.s.)'in babası, şayet bu doğru inancında kalırsa Hz. İbrâhîm (a.s.)'i recm etmekle ve kendisinden uzaklaştırmakla tehdit ediyordu. Bunun üzerine Hz. İb­râhîm (a.s.) babasını ve kavmini terk ederek yalnızlığını gidermek için Allah (c.c.)'la dost olmaya karar verdi ve nübüvvetini de neslinin üzerinde gerçekleştirdi:

"Nihayet İbrâhîm onlardan ve Allah'tan başka taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman, biz ona İshâk ve Yâ'kûb'u bağışladık ve her birini pey­gamber yaptık." (Meryem, 19/49)

Sûre daha sonra, bazı peygamberlerden ve Allah (c.c.)'ın onlara sunduğu ihsan­lardan bahsetmektedir. Peygamberler (a.s.), Allah (c.c.)'ı tanıyan ve tanıtan, insanlı­ğın cevheridirler. Onların hayatları ise, uyulması gereken bir örnektir.

Şüphesiz ki, o kutlu elçilerle bir arada yaşayan ve onlardan istifâde edenler, hem fikri hem de ruhi açıdan onlardan etkilenmişlerdir. Onlardan istifâde eden ve etkile­nen bu insanlarda, diğer insanlara oranla daha temiz ve daha üstün şahsiyetler olmuş­lardır. İşte bu sebeple peygamberlerin önderi Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyur­maktadır: "Çağların en hayırlısı, benim yaşadığım çağdır, sonra benden sonra gelen çağdır, sonra da onlardan sonraki çağdır." Bu çağlardan sonra gelenler ise, ışığın kaynağından uzaklaşmışlar ve karanlıkta kalmışlardır.

"Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, onlar namazı bıraktılar ve ne­fislerinin arzularına uydular, bu yüzden İleride sapıklıklarının cezasını çekecek­ler." (Meryem, 19/59)

Namaz, kulların Rablerine ulaşabilecekleri, ruhlarını günahlardan arındırabile-

Meryem Sûresi ¦ 299

Kur'ân-i      Kerîm'in      Konulu     Tefsiri

çekleri ve günahlara karşı korunacak sığınaklar kazanabilecekleri bir miraçtır. Her kim de Allah (c.c.) ile olan irtibatım keser ve şeytanlar onu ayartarak baştan çıkartır­sa ve kötü şeylere müptelâ olursa o kişi helak olur. Allah (c.c.)'a giden yoldaki bu sapmaya bir de, fıkıh ve hadisteki sapmayı eklemek gerekir. İşte bu sapmaya işaret etmek için Allah Teâlâ başka bir sûrede şöyle demektedir: "Onların ardından da (âyetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, 'nasıl olsa bağışlanaca­ğız' diyerek, kitaba vâris olan bir takım kötü kimseler geldi..." (A'râf, 7/169) Yani on­lar âdî ve küçük şeylere bağlanıp sonra da affedilmeyi umuyorlar. İşte bu, fasit din­darlığın ve varacağı yer cehennem olanların özelliklerinden birisidir.

"Ancak tevbe eden, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hâriçtir. Bun­lar, hiçbir haksızlığa uğratılmaksızin cennete, çok merhametli olan Allah'ın kullarına binaen vadettiği Adn cennetlerine girecekler." (Meryem, 19/60)

Peygamberlere tabî olanlardan kötü kimseler gelip de, doğru yoldan sapar ve elinde bulunan vahiyden istifâde etmezlerse, onların, yeryüzünü dolduran, hiçbir Rab tanımayan, âhiret hayatım ummayan ve bir gün olsun gözü semaya çevrilmemiş tan­rı tanımaz emsalleri pek çoktur. İşte bu gruba dâhil olan insanlardan, Kur'an-ı Kerim şöyle bahsetmektedir.

"İnsan der ki: Öldüğüm zaman, sahi diri olarak (kabrinden) çıkarılacak mıyım'; İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde, biz kendisini ya-ratmişızdır? Öyle ise, Rabbİne andolsun ki, muhakkak surette onları şeytanlar­la birlikte mahşerde toplayacağız. Sonra onları diz üstü çökmüş vaziyette ce­hennemin çevresinde hazır bulunduracağız. Sonra her milletten, Rahman olar Allah'a en çok âsî olanlar hangileri ise çekip ayıracağız." (Meryem, 19/66-69)

Geçmiş ve gelecek tüm inkarcılar ve hiçbir şeyden haberi olmayan budalaca ya­şayan âvârelerin hepsi, yüce yaratıcının huzurunda toplanacaklar ve Allah (c.c.) d£ onlara hükmünü uygulayacaktır.

"Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha iyi bili­riz." (Meryem, 19/70)

Zâlim olan kâfirlerin dışında hiçbir kimse cehennemde ebedî olarak kalmayacaktır

Ayetteki hitap, âhireti inkâr edenlere yöneliktir. Bunun haricindeki yönlendirme­ler sahih değildir. Zira salih amel işleyen mü'minler, Allah (c.c.)'ın "... varacakları yeı ne kötü yerdir!" (Hûd, 11/98) diye nitelediği cehennemde kesinlikle ebedî olarak kal­mayacaklardır. Hatta büyük günah işleyen mü'minlerden, hiçbir hesaba çekilmeyenleı dahi olabilir. Çünkü o büyük günahları çoktan geride bırakan iyilikler olmuştur.

Genel olarak mü'minler kurtuluşa erecekler ve korku verici gün olan âhirette gü­ven içinde olacaklardır.

300 ¦ Meryem Sûresi

Muhammed     Gazali

"Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız ve zâlimleri de diz üstü çökmüş ola­rak orada bırakırız." (Meryem, 19/72)

Meryem Sûresi, kendilerine İslâm daveti sunulduğu anda Mekke müşriklerine, cahilliği, aptallığı, suçlama ve ithamları apaçık oıtaya koyan bazı tavır ve pozisyon­ları hatırlatmaktadır. Örneğin, delil ve hüccetlerle seninle tartışan ve sana şöyle diyen bir kişiye sen ne diyebilirsin?: "Benim elbisem senin elbisenden daha iyi ve daha gü­zel olduğu halde, benim villam senin gecekondundan daha iyi olduğu halde, ben sen­den üstün iken, sen nasıl olur da benimle tartışabilir ve karşı, çıkabilirsin?"

"Kendilerine âyetlerimiz ayan beyan okunduğu zaman İnkâr edenler, iman edenlere: İki topluluktan hangisinin mevki ve makamı daha İyi, meclis ve lop-luluğu daha güzeldir, dediler." (Meryem, 19/73)

Bunun ilâhî cevabı şu olmuştur:

"Onlardan önce de eşya ve görünüş bakımından daha güzel olan nice nesiller helak etlik." (Meryem, 19/74)

İşte bu söz tartışmanın iflası demektir ve o tartışmayı bitirir. Bunun bir benzeri de güçsüz bir mü'mine karşı, dinî konuda onun üstüne çıkmak isteyen şu müşrikin sö­zünde vardır: "Dinin sana âhiretteki zenginliği vermeyecek ve ben orada da mal ve evlat sahibi olacağım."

"Ayetlerimizi inkâr eden ve "muhakkak surette bana mal ve evlat verilecek" di­yen adamı gördün mü? O, gaybı mı bildi? Yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?" (Meryem, 19/77-78)

Bunun bir benzeri de Kehf Sûresi'ndeki, iki bahçe sahibinin durumu gibidir. Bun­lar, Allah (c.c.)'ın huzuruna çıkmayı inkâr ediyorlar sonra da şöyle diyorlardı: "Şayet Allah (c.c.yia bir karşılaşma ve O (c.c.)'nun huzuruna çıkma diye bir şey olacaksa bile, ben yine orada da durum bakımından en İyi olanınız ve zenginlik bakımından da en çok zengin olanınız olacağım."

"Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzataca­ğız. Onun dediğine biz vâris oluruz ve kendisi de bize yapayalnız gelir." (Mer­yem, 19/79-80)

Yani her şeyini yitirmiş ve çırılçıplak olarak huzura gelir.

Kur'ân'ın Mekke'de nâziî olan bölümünde, Allah (c.c.)'ın kız veya erkek çocu­ğunun olduğunu iddia eden inanca karşılık sert bir karşı koyma vardır. İşte bu karşı koyma, müşrikleri puta tapmaktan uzaklaştırıyordu; tıpkı Allah (c.c.)'ın kullarından bir kısmının ayrıcalıklı olduğunu veya yarattıklarının içerisinde bir de çocuğunun ol­duğunu iddia eden herkese karşı çıktığı gibi.

Meryem Sûresi • 301

Kuı'ân-ı     Kerîm  'in     Konulu     Tefsiri

Herkesin şunu iyice bilmesi gerekir ki, Allah (c.c.)'ın dışındaki, insan, cin ve me­lek cinsinden olan her varlık, O (c.c.)'nun kuludur ve O (c.c.)'nun huzurunda kend nefsine bile ne bir faydası ve ne de bir zararı dokunabilir. İşte böylesi bir varlık, naşı olur da başkalarına faydalı olabilir ki! Şimşek gibi çakan şu âyetlere bir kulak verin:

"Rahman çocuk edindi, dediler. Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp dü şecektir! Rahmân'a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden. Halbuki çocul edinmek Rahman'ın şanına yakışmaz." (Meryem, 19/88-92)

Allah (c.c.), kendisine şirk koşan kimseyi sevmez ve onun hiçbir suçunu da affet mez. Buna karşılık O, muvahhidlere yönelir, onlara sevgiyle ve rahmetle muamel< eder. Tevhidi, her şeyin esası olarak alan, sonra da bu temel prensipten hareket ede­rek hayatın dar sokaklarına dalan kimseyi Allah (c.c.) sever ve yer ve gök ehlinin dt onu sevmesini sağlar.

"İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhamet li olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır." (Meryem, 19/96)

Bir hadiste Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Allah bir kulu sevdiğinde Cebrail'i çağırır ve der ki: Ben falan kimseyi seviyorum, sen de onu sev. Sonra sema ya çağrı yapar ve der ki: Allah, falan kimseyi seviyor, siz de onu sevin. Sema ehli dt onu sever. Sonra bu kabul onun için yeryüzüne konulur."

Salih kimselerden birisi şöyle der: Şayet bir kimse kalbiyle Allah (c.c.)'a yönelir se Allah (c.c.) da mü'minlerin kalpleriyle birlikte ona yönelir ve o kimseyi mü'min lerin sevgisiyle rızıklandırır.

"Biz Kur'ân'ı sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetli karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle kolaylaştırdık." (Meryem 19/97)

302 • Meryem Sûresi

 

Free Web Hosting