MÜMTEHINE SURESİ

Mü'min, alçaklığı kabul etmez ve densizliğe razı olmaz. Bütün çabasını hak­sızlığa karşı kullanır. İşini başarırsa direnişe devam eder. Emeline erişmek ve yüce Allah'ın: "Bir haksızlığa uğradıkları zaman yardımlaşırlar." (Şû­ra: 39) sözünü gerçekleştirmek için bugün ile birlikte yarını bekler.

Müslümanlar Mekke'deki tarihlerinin ilk başlarında yenildiler ve feci bir şekilde yurtlarından kovuldular. Haksızlığa teslim olmayı kabul etmediler. Düşmanlarıyla dövüştüler. Zafer gerçekleşinceye dek geceleri sabrettiler. Kimi insanlar, zulüm yo­lunda zikzak çizdiler. Kendi emellerini kabul ettirebilmeleri için fırsat kolladılar. Kendilerinin ya da yandaşlarının selâmetini koruma adına düşmanlarının önünde Müslümanlarla alay etmede bir beis görmediler. Müslümanlar hakkında Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çık­mışsanız, benîm de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar size gelen gerçe­ği inkâr etmişlerdir." (Mümtehİne: 1)

"Seni kahretmek ve değerini düşürmek İsteyene, dinini alaya alan ve seni aldat­maya çalışana yumuşak davranmak bir çöküşün ifadesidir. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzata­caklardır. Zaten inkâr etmenizi istemektedirler." (Mümtehine: 2)

Ebu't-Tıbderki:

Geçimi zayıf olana gıbta eden alçalır

Çünkü bir nice geçim güvercinden daha hafiftir.

Ezâ ihtimali ve cinayet görüntüsü;

Gıdadır bedenlere zarar veren,                      /

İnanç ve ilkelere vefa, onlara dost olanlara dostluğu, düşman olanlara yüz çevir-

Mümtehine Sûresi • S67

Kur'âıı-ı     Kerîm'in     Konulu     Tefsiri

meyi ve itiraz edenlere itiraz etmeyi gerektirir. Her çağda peygamberlere tâbi olanlar böyle yapmışlardır. Bunun için Allah Müslümanlara şöyle buyurmaktadır:

"tbrâlıîm'de ve O'nunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir ömek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: Biz sizden ve Allah'tan başka taptıkları­nızdan tamamen uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar si­zinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." (Mümtehine: 4)

Müslümanlar, bununla düşmanlık kazanmaz yahut saldırıya uğramazlar. Ancak düşmanlık da kabul etmez ve son nefeslerine kadar dinleri üzerinde bakî kalmak is­terler. İnanç konusunda Müslümanlarla düşmanları arasındaki ilişkiyi belirleme husu­sunda Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetnıez. Çünkü Al­lah adaletli davrananları sever. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkmanız için yardım eden kimselerle dost olmak­tan meneder. Kim onlarla dost olursa İşte zâlimler onlardır." (Mümtehine: 8-9)

Biz uluslararası sözleşmelerde ve insan haklarında ciddî şekilde saçmalıklar gör­dük. Gönlü Müslümanlara ısınan binlercesinin haksızlığa uğradıklarını gördük. Bu yüzden onlar evlerine başkalarım çağırıp kendileri yıllarca dışarda yaşamaktadırlar. Buna razı olmak bir şeref midir? Buna Öfke duymak dinî bağnazlık mıdır?

Allah adaleti sever. Müslümanları horlamada adalet nerededir?

Bu durumları değiştirmek İçin uluslararası âlicenaplık yapmak Allah'a bir ibâdet, insana acıma ve insanlığa saygı duyma olduğu bir gerçek.

Büyük devletler, buna Özel çıkarları dışında hiç önem vermemekte ve başkaları­na gelen musibetleri dikkate almamaktadırlar. Bu asla caiz değildir. Buradan hareket­le Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek, imanın unsurlarından sayılır. Sana dokunan bir faydadan dolayı zulmü sevmen ve işine gelmediği için adaletten hoşlan­maman imanına bir ithamdır. Hasta duyular, cılız imanın bir delilidir.

Sûre, sadece hakka bağnazlığın ve şüphelilerden ve günahkârlardan yüz çevirme­nin gerekliliğini belirterek son bulmuştur:

"Ey inananlar, kendilerine Allah'ın gazap ettiği bir kavmi dost etmeyin. Zira onlar, kâfirlerin kabirlerdekilerden ümit kesdikleri gibi, âhiretten öyle ümidi kesmişlerdir." (Mümtehine: 13)

Hudeybiye anlaşmasında müşrikler Müslümanlara şu ilginç bendi yazmalarını şart koşmuşlardı: Herhangi bir Müslüman Mekke'yi terkederse, Medineliler onu ken­dilerine göç eden olarak kabul etmeyecek. Ama herhangi Bîri, dinden dönerek Medi­ne'yi terkederse Mekkeliler ona inanacak ve onu kabul edeceklerdir. Resul (s.av.) bu

568 • Mümtehine Sûresi

Muhammed     Gazalî

kendini beğenmiş câhiliyeyi kabul etti ve Allah'ın dilemesiyle Mekkeliler bu ilk ate­şi söndüren ve anlaşmayı bozan taraf oldular.

Fakat Mekke'de Allah'ın gönüllerini İslâm'a açmış olduğu bazı kadınlar, nereye gitsinlerdi?

Şüphesiz vahiy, onları Medine'ye kabule izin verdi. Bu yüzden onların yeryüzün­de sürülmeleri mümkün değildir:

"Ey iman edenler! Mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere döndürmeyin." (Mümtehine: 10)

Mekkelilerin, dinden dönen kadınları kendi yanlarında alıkoydukları gibi Müslü­manların da, hanımları iman eden müşriklere bedel vermekle emrolunduklarını görü­yoruz. Bu hususta Allah şöyle buyuruyor:

"Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiklerinizi isteyin. Onlar da sarfettik-lerini istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda o hükmeder." (Mümtehine: 10)

Bu, dinin özüne işaret eden âdil bir tazminattır. Bu anlaşmayı ihlâl anlamına gel­mez. İşte bunun için Mekke hemencecik fethedilmiş, putperestlik diyetleri ödenmiş ve halis tevhide inanan Müslüman esirler kurtarılmıştır.

İslâm -Mâide Sûresi'nde belirtildiği gibi- Ehli Kitap'tan namuslu kadınlarla ev­lenmeyi mubah görmüştür. Bugün o kadınlar nerede? Çağdaş medeniyet, namuslulu­ğu pek az tanır. Bu yüzden ilk peygamberlik miraslarının bulunduğu bölgeleri gör­mezden gelmiştir.

Mümtehine Sûresi, şu misak ile noktalanmıştır:

"Ey peygamber, inanmış kadınlar, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsız­lık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, elleriyle ayakları arasın­da bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi İşlemekte sana karşı gelmemek husu­sunda sana biat etmeye geldikleri zaman biatlannı kabul et ve onlar için Al­lah'tan mağfiret dile." (Mümtehine: 12)

Peygamber (s.a.v), Mekke'nin fethinden sonra kadınlardan biat almış ve bu biat, Peygamber'in eli kadınlardan hiç birinin eline değmeden sözlü olarak gerçekleşmiştir.

Diyorand'ın medeniyet öyküsünü okuyan, rahiplerle kadınlar arasında karışık ilişki sebebiyle dinî atmosferin tamamen kirlendiğini Öğrenir. Bu yüzden her iki ke­simden de uzaklaşmak iyidir. Bunun için Peygamber (s.a.v), yabancı kadınlarla iliş­kisini kesin bir şekilde şöyle belirlemiştir: "Bu hem sizin kalbleriniz hem de onların kalbleri için daha temizdir." (Ahzâb: 53)         *

Mümtehine Sûresi • 569

 

Free Web Hosting