MÜRSELAT SÛRESİ

"Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere. Rüzgâr gibi esip savuranlara. Yaydık­ça yayanlara. Ayrıldıkça ayrılanlara. Öğüt bırakanlara; özür yahut uyarmak için." (Mürselât: 1-6)

Bu cümlelerin hepsi, kasırgaların kaynağını ve yönlerini hava raporları olarak haber veren rüzgârın anlatımında kullanılmıştır. Bu sûrenin başındaki âyetler Zâriyat Sûresi'nin başındaki âyetlere benzer. Hava, ister sakin yahut fırtınalı veya kasırgalı olsun farketmez, İnsan yaşamının olmazsa olmazıdır.

Nefes alıp verirken akciğerlerimi dolduran havayı kendi kendime sormuşumdur: Bu hava sadece Kahire'de mi kalıyor yoksa dünyanın doğusu ve batısı arasında dola­şan bir rüzgâr olarak taşınıp diğer göğüslere sürekli hareket mi taşıyor? Ben yakînen biliyorum ki, ben Asya'nın doğusundan çay içiyorum ve Hind Okyanusu'nun derin­liklerinden Nil suyu yudumluyorum. Ben Allah'ın nimetlerini düşündüğümde evre­nin tamamının bana hizmete katıldığını hissediyorum. Fakat: "Kahrolası insan, ne kadar da nankördür." (Abese: 17)

Hava sakinleşince çok hoş bir akım hissediyoruz. Bazı bölgelere fırtına kopunca ağaçlan yerlerinden söktüğünü ve arabaları başka yerlere savurduğunu görüyoruz. Bu esnada bulutlar etrafa dağılıyor ve Allah'ın dilediği kadar sağanak yağmur yağıyor. Yüce Allah'ın şu sözünü iyice bir düşünelim:

"Öğüt bırakanlara; özür yahut uyarmak için." (Mürseiât: 5-6)

Buradaki öğüt Kur'ân-ı Kerîm'dir. Rüzgârlar ses dalgalarını taşıyan bir atmosfer­dir. Vahye kulak verenler ondan yararlanma ve avlama aracı arasında dinliyorlar. Oy­sa vahiy, doğru yolu bulanlar için bir özür ve sapıtanlar için bir uyurıdir.

Bİz burada müfessirlerin genelinin son iki âyetin meleklerin vasfı olduğunu dü­şündüklerine işaret edelim. Bu yöndeki düşünce, anlam kopmasına sebep olmuştur. Çünkü havanın sesleri taşıyan bir atmosfer olduğu kavranamamıştır. Bununla birlik-

MürselSt Sûresi -617

Kur'ân-ı     Kerîm'in     Konulu     Tefsiri

te bu, fizik biliminde ders verilen gerçekler olarak görülmektedir. Allah, yeniden di­rilmenin gerçek olduğuna ve kâfirlerin ve mü'minlerin işlediklerinin karşılığını göre­ceklerinden şüphe olmayacağına dâir rüzgâra ve onun sıcak esintisine yemin etmek­te, ardından âlemin son gününün özelliklerim şöyle zikretmektedir:

"Yıldızlar(ın ışığı) silindiği zaman. Gök varıldığı zaman. Dağlar ufalanıp sav­rulduğu zaman. Peygamberler (şahitlik edecekleri) vakit için getirildiği zaman: Ertelenmiş oldukları güne. Yani hüküm gününe. Hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?" (Mürselât: 8-14)

Bu kozmik evrenin sistemi dağılacak ve bütünlüğü parçalanacaktır. Başka bir tarzda yeniden oluşmaya başlayacaktır. Dünyada alçaklar yükseliyor ve peygamber­ler aşağılanıp rahatsız ediliyorlardı. Ahirette ise doğru asla yalanlanmayacak ve ya­lancı da saygınlık kazanmayacaktır.

Bu sûrede Yüce Allah'ın şu sözünün tekrarlandığını görmekteyiz. "(Hakkı) yalanlayanların vay haline o gün." (Mürselât: 15)

Bu tam on kez tekrarlanmıştır. Bazen ilâhî uyarının arkasından veya kozmik ya da tarihsel âyetin ardından veya insanî öğüdün peşinden tekrarlanmıştır. Yalancıları tehdit ve dünyada hak ettikleri azâb hatırlatıldıktan sonra âyet inmeye başlamıştır. Öncekilerin başlarına gelenler sonrakilere de gelecektir!

Sonra bu belirli soru büyük yaratıcıdan gelmektedir. Çünkü O, bizi rölatîf veya mutlak yokluktan var eden sânı yüce olandır. Bu oluşum nasıl olmaya başlamıştır?

Bu yollara gül saçılıp hoş güzellikler derilerek başlanmamıştır.

Bu, tek kanallarda insanı atıklarla birlikte gelen adi sudan yaratarak başlamıştır!

"Sizi adî bir sudan yaratmadık mı? Onu sağlam bir karar yerine koyduk, belli bir süreye kadar." (Mürselât: 20-22)

Bu kararı yerinde insan, çok zeki ve geri zekâlı olarak oluşmaktadır. İnsan ilginç donanımlar ve harika değerlerle doğmaktadır. Yoktan var olan insana bu onuru kim vermiştir? Bunu sadece olanları gözetleyen yakınlar yakını Allah vermiştir. Bunun için Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ölçtük, biçtik. Ne güzel biçim vereniz biz." (Mürselât: 23)

Evet ne güzel ölçendir O. Saffât Sûresi'nde Mevlâ kendisinden şöyle bahseder: "Andolsun Nûh bize yalvarmıştı da ne güzel kabul buyurmuştuk!" (Saffât: 75) Evet ne güzel kabul edendir O. Bu, farz namazlarda Müslümamn, ayakta, oturarak, rükû-da, secdede.. Allah'a tekbir getirerek huzurda durulup sonsuz olan iljihî yüceliği baş­ta dile getirerek en kutsal zâtı övmedir.

6I8« Mürselât Sûresi

Muhammetl     Gazalî

Ardından sânı yüce olan Allah şöyle diyor:

"Arz'ı toplama yerleri yapmadık mı? Diriler ve ölüler için." (Mürselât: 25-26)

Âyette geçen el-kifat; "toplama ve bir araya getirme" demektir. Ayetler, yeryü­zündeki ölüleri ve dirileri tutan ve ayrılmaya fırsat vermeden her şeyi yapıştıran yerçekimine işaret etmektedir! İnsanlar, yüzlerce mil uzaklıkta -havada Ay'a- yeryü­züne bakıyor ve ardından onları orada kimin tuttuğunu soruyorlar?

Onlarla birlikte, yerkürenin beşte dördünü oluşturan suyu orada kimin tuttuğunu ben de soruyorum? Neden boşlukta dökülüp saçılmıyor? Çünkü Allah, yeryüzünü her katreyi oraya çeken toplama yerleri yaptı! Karada ve denizde giden hangi incelik, bu harika işi yapabilir?

"Orada sabit yüksek dağlar meydana getirdik Ve size tatlı su(Iar) içirdik." (Mür­selât: 27)

Bunun ardından sûre, uhrevî ceza sahnelerini anlatmaya geçiyor ve mü'minlerin, kâfirlerin ve peşpeşe yeryüzünde yerleşen bütün yaratıkların âkibetini haber veriyor:

"İşte bu, sizi ve önce gelenleri bir araya topladığımız hüküm günüdür. Eğer (kurtulmak için yapacağınız) bir hileniz varsa bana hile yapın. (Hakkı) yalanla­yanların vay haline o gün." (Mürselât: 38-40)

Hangi entrika onları bekliyor?

Gerçek onları şaşkına çevirmiş ve saat (kıyamet) onları gafil avlamıştır. Artık mı­rıltı dışında bir şey duyamazsın.

Bu sûre, şu âyetle son buluyor:

"Onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar?" (Mürselât: 50) Bu sözden daha doğru bir söz olabilir mi? Bu tariften daha hoş, Allah'ı ve O'nun haklarını tarif var mı? Bu belagattan daha gerçekçi Allah'ı anlatan beşer sözü işittik mi?

Hz. Muhammed'in bize okumuş olduğu bu kitap, gerçeği ortaya koymuş, şüphe­leri izale etmiş ve bâtılı sarsmıştır.

"Onlar bundan sonra hangi söze İnanacaklar?" (Mürselât: 50)

Mürselât Sûresi -619

 

Free Web Hosting