MUTAFFIFIN SURESİ

Mutaffıfîn Sûresi, İnfitâr Sûresi'nden sonra inmiş, âdeta o sûreyi tamamla­mak ve âhiret hayatım açıklamak için gelmiştir. Bu ilişki, Müslümanların zor günlerinde her ne kadar düşüncelerini karıştırsa da, ayrışımı mümkün olmayan komplike bir ilişkidir. Yeryüzünde, kendi istekleri bâtıl da olsa ondan baş­kasını göremeyen, diğerlerinin istekleri hak da olsa onu hazmedemeyip canları sıkı­lan benciller vardır. Bunlar köylerde ve kasabalarda kendi iştahlarından başkasını dü­şünmeyen obur vahşi hayvanlar gibi dolaşmaktadırlar.

Allah'ın şu buyruğunda buna yakın manzara bulunmaktadır.

"Ki onlar, insanlardan bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam/noksansız alırlar; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutarlar." (Mutaffıfîn: 2-3)

Ancak bu davranış, hayatın farklı alanlarında ortaya çıkar. Nice insanlar vardır, halk tabiriyle deve sürüleri gibidirler. Başkalarına saygı duymazlar. Yaşamlarını bir il­keye oturtmazlar. Heva ve heveslerine uyarlar. "Şüphesiz biz, âhirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar. İste bunlar azabı en ağır olanlardır; âhirette en çok ziyana uğrayacak olanlar da onlardır." (Nemi: 4-5)

Allah'a ve âhiret gününe inanma, insanı bu tür alçaklıklardan alıkor ve elleri bağ­lar. Bu yüzden insan kötülük yapamaz olur. Nefisler azgınlık yapamaz ve gönüller zulmedemez hâle gelir. Bunun için şöyle buyurulmaktadır:

"Yoksa onlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı? O gün in­sanlar âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar." (Mutaffifîn: 4-6)

İnsanların geleceği Rableri katındadır. İnsanlar kendi geleceklerini kendileri be­lirleyemezler. Dilleri sürçebilir ve yolları çıkmaza girebilir. Ancak kendi gelecekleri için programlı metodlar ve sağlam kurallar belirleyebilirler. Mü'min geçici hatalar-dan kurtulabilir. Hayatı alt eden konulmuş programlar insanı helak olmaya götürür. Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: "Kul bir hata (yanlış) yaptığı zaman kalbinde si-

Mutaffİfîn Sûresi • 633

Sûrelerin     Konulu     Tefsiri

yah bir nokta oluşur. Onu söküp attığı, tevbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi cilalanır. Yeniden hata yaparsa siyah noktalar çoğalır ve kalbin her tarafını kaplar." Bu Al­lah'ın şu buyruğunda belirttiği gibi bir pastır:

"Hayır, hayır; onların kazandıkları kalplerini paslandırıp körletmiştir. Hayır; doğrusu onlar o gün, Rablerinden yoksun kalacaklardır. Sonra onlar, şüphesiz, cehenneme yollanacaklardır." (Mutaffiffn: 14-16)

Hasan Basrî'ye göre, âyette geçen er-Rane; kalbi körelten ve ölümüne sebep olan katmerli günahtır.

Kötülüklere bağışıklık kazananlara, haşaratlar gibi kapalı ve çukur yerlerde yaşa­yanlara gök kapıları açılmaz. Bunlar çıkmaz istemezlerse nasıl çıkabilirler?

Hayır, fâcir olanların kitabı şüphesiz "siccîn"dedir.

"Siccîn"in ne olduğunu sen nereden bileceksin? Yazılı bir kitaptır. O gün yalan­lamakta olanların vay haline." (Mutaffiıîn: 7-10)

Takva ile yüklenen, tezkiye zorluklarına katlanan, hakta sebat eden ve sabreden­lere gelince onların durumu başkadır.

"Ama iyilerin kitabı "illiyyîn"de(yüksek katlarda)dir. O illiyyîn'in ne olduğunu sen bilir misin? O, gözde meleklerin gördüğü, yazılı bir kitaptır. İyiler, şüphe­siz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler. Onları, yüzlerindeki ni­met pırıltısından tanırsın." (Mutaffifîn: 18-24)

Öncü mücâhidler kendilerini doğruluk aydınlığıyla ve inanç şerefiyle süslemiş­lerdir. Ama sayıları ve silahlan az olduğu halde bu nimetlere eriştiler. Allah onları, ezâ ve zorluklara katlandıkları için bu aydınlık son ile Ödüllendirmiştir.

"Suçlular, şüphesiz, inanmış olanlara gülerlerdi. Yanlarından geçtikleri zaman da birbirlerine göz kırparlardi. Taraftarlarına vardıklarında bununla eğlenirler­di." (Mutaffifîn: 29-31)

Aynı manzara bu asırda da tekrarlanabilir. Ulûhiyetİ inkâr eden, mü'minlerle alay eden ve onları küçümseyen insanları bu çağda da görmekteyiz. Şikâyete ne hacet!

İlk mü'minler akılları hür ve kalpleri geniş nesilleri temsil ediyorlardı. Bunlar hem çarşı ve pazarlarda hem savaşlarda Süleyman tâifesiydiler. Çektikleri sıkıntıdan sonra Allah onlara zafer bahşedince onlar dünyayı aydınlık ve medeniyet ile doldurdular.

Ama İslâm'ı günümüzde temsil eden Müslümanlar ise tıpkı babalarının şöhretine kanan zeki ve afacan evlâtlar gibidirler. Kendileri yeterince mirasa konmamışlardır. İslâm adına sunacakları ve nefislerini aklayacakları bir şeyleri yoktur. Bu yüzden baş­lan dik değildirler.                                                    .         *

634 • Mutaffifîn Sûresi

Muhammed     Gazalî

Samimi dâvetçilerin iki cephede savaştıkları bir gerçektir. Kendilerine yöneldik­leri cephe ayrıldıkları cepheden pek onurlu değildir.

Mutaffifîn Sûresi • 635

 

Free Web Hosting