NECM SÛRESİ

m

İnsanın ilim edinmesi için belli kaynaklar vardır. Bu kaynakların başında akıl, sonra da beş duyu gelir. Üçüncü kaynak ise, bir kısım insanların ihtisasına göre sâdık vahiydir. Bu konuda Ya'kûb (a.s) çocuklarına tavsiyesinde şöyle demiştir: "Ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından biliyorum." (Yûsuf: 86)

Âlim olandan birşey almak isteyen, herşey alır. Şüphesiz İlim de alır. Allah, ilmini her insana vermez. İnsanlar mâdenler gibidirler. Vahyi ancak seçilmiş, kötülük ve ya­landan korunmuş, yıldızlar gibi kayan semavî özellikleri barındıran kullar yüklenirler.

İşte Muhammed de bunlardan biridir veya onların imamıdır, diyebilirsin. Necm Sûresi, şöyle buyurarak vahyin nasıl alındığını niteler:

"Battığı zaman yıldıza andolsun kî, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtı­la inanmadı; O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vah yedi len den başkası değildir. Çünkü O'nu güçlü kuvvetli ve üstün yaratıiışh biri (Cebrail) öğretti." (Necm: 1-6)

Mübarek bir yerde, vadinin sağ kıyısında, birkaç yıl koyun çobanı olduktan son­ra insanları da idare etsin diye Mûsâ (a.s)'a gelen nidaya değinildi. Büyük davet gö­revine başlaması için Hira mağarasında insanlardan uzaklaşan ve kendisine korkulu bir şekilde meleğin geldiği peygamberlerin büyüğünün Özelliği işte budur.

"(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. O'nun gördükleri hakkında şimdi kendisiyle tartışacak mısınız?" (Necm: 11-12)

Muhammedi vahyin esası, birçoklarının bilmediği ve bir çok neslin bilmeyi ya­sakladığı gerçeklerdir,

"Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rablerİ tarafından yol gösterici gelmiştir.^ (Necm: 23)

Ufku bulanık, vehimler ve bâtıllar tütsüleriyle yayılmış olan semavî ve beşerî

Necm Sûresi • 523

Kur'ân-ı     Kerînı'in     Konulu     Tefsiri

dinler vardır. Bu dinler Allah'tan lâyık olmadığı bir şekilde söz ederler. Tek bir haki­kat olan ilim ve din ile çatışırlar. Nice dindarlar, kendi hevâlarıyla vahye zulmettiler:

"Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımında birşey ifâde etmez." (Necm: 28)

Din, kendisinden ayrılmış bir ilimdir. Vahiy, aklın kalesi olup hükümlerini garan­ti altına alır. Akılla çelişen din değil, bir kısım insanların din olmadığı halde dine nis-bet ettikleri hikâyelerdir.

İslâm, Peygamber'in adlarına "garanik" denilen putları Övdüğü iddiasında bulu­nan iftiracıların iftirasına mâruz kalmıştır!

Bu iddialar, fakİhler tarafından değil muhaddisler tarafından rivayet edilmiştir. Bu iddiaların aslının böyle olduğunu sananlardan İslâm berîdir. Yıldız kayabilir, ama Muhammed asla nevasına uyamaz...

İslâm, insanlara ihsan yolunu çizmek için gelmiştir. Buna rağmen Allah yaratık­larına muhtaç değildir. Ancak Allah, insanları temizlemeyi ve doğru yola götürmeyi ister. Kur'ân, doğruluk modeli veya yükseliş miracıdır. Dileyen iyiliği, dileyen de kö­tülüğü seçer:

"Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlan­dırması içindir. Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizlik­lerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha toprak­tan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bi­le), sizi en İyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kö­tülükten sakınanı daha iyi bilir." (Necm: 31-32)

Âyetler, mükemmelliğe teşvik etmesine rağmen her iyinin bir sendelemesi oldu­ğunu, yeryüzünün ruhu alçaltabilen bir özelliğe sahip olduğunu, yükümlünün, yüce mağfirete iyiye sarılması gerektiğini ve ona güvenmenin ilâhî bir erdemlilik olduğu­nu ifâde etmektedirler.

Akıl sahiplerine din arzedilince şöyle demeleri yakışır: "Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki, biz, 'Rabbinize inanın' diye imana çağıran bir dâvetçiyi (Peygamber'i, Kur'ân'ı) işittik, hemen iman ettik." (Âl-i İmrân: 193)

Buna ilâveten akıl sahiplerinin yükselişi arzulaması ve yeryüzünde ebedî kalma­dan hoşlanmaması yakışır.

İnatçılara ve ahmaklara gelince onlar gerisin geri dönerler:

"Gördün mü arkasını döneni? Azıcık verip sonra vermemek^ direneni? Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?" (Necm: 33-35)

524 • Necm Sûresi

Muhammed     Gazalî

Bunlar, bizâtihî insanın vasıfları olamaz. Olsa olsa eski ve yeni yaygın olan kü­für modelini tasvirden ibaret olur. Ben çağdaş ateistleri gördüm. Onların haktan uzak-laşısmı, boş yere aldandıklarım, kendilerini başkalarından üstün gördüklerini ve on­lardan soyutlandıklarını gördüm.

Muhammed'İ inkârın bütün vahye ve peygamberlere tecavüz olduğu bir gerçektir:

"Yoksa Musa'nın ve ahdine vefa gösteren İbrahim'in sahifelerinde yazılı olan­lar kendisine haber verilmedi mi? Gerçekten hiç bir günahkâr, başkasının gü­nah yükünü yüklenemez. Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka birşey yoktur. Ve çalışması da İleride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam veri­lecektir." (Necm: 36-41)

İmanın özü, yaratıklardan yaratıcıya, âlemden onun Yüce Rabbİne geçmektir. Di­rilik ve ölülük Allah'a işaret etmektedir.

Bakterinin veya bizzat insanın içindeki hayatın, bu oluşumun kendinden kaynak­landığını düşünen ahmaktır. Ne bakteri ne de insan, derileri içindeki hayat organıyla hareket etmezler.

Kim, "Ben kalbime emrettim, atmaya başladı veya aklıma emrettim düşünmeye başladı" diyebilir?

"Ve şüphesiz en son vanş Rabbinedir. Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur. Öldüren de dirilten de O'dur. Şurası muhakkak ki (rahime) atıldığında nutfe-den, erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti o yarattı." (Necm: 42-46)

Bizim bedenimizdeki, etrafımızdaki hayatı veya bizi takib eden oğulların ve kız­ların hayatı, bütün bunlara mâlik olan bir tek kimseden gelmektedir. O da sânı yüce Allah'tır.

Bizden öncekiler aldandılar, helak oldular. Sonrakiler sonuç itibariyle daha iyi ol­mayacaklardır.

Necm Sûresİ'nin sonları, tok sesli, uzak mesafeli, bir hayli etkili, kıvılcım saçan kısa âyetlerdir:

"Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir. Zengin eden de yoksul kılan da O'dur. Doğrusu Şi'ra yıldızının Rabbi de O'dur. Ve şüphesiz ki önceki Âd kavmini O helak etti. Semûd'u da (O helak etti) ve geriye hiçbir şey bırakmadı. Daha ön­ce de pek zalim ve çok azgın olan Nuh kavmini (helak etmişti). Alt üst olan şe­hirleri de O böyle yaptı. Onların başına getireceğini getirdi." (Necm: 47-55)

Allah günahkâr toplumları işte böyle biçmiştir. Küfür ve günah konusunda bun­lara benzer hasat Allah'ı âciz bırakamaz. Bunutfhodern çağın dinsizleri hiç akletmiş-ler midir?

Necm Sûresi ¦ 525

K u r ' â n - ı     Kerîm'in     Konulu     Tefsiri

Muhammed, İnanç ve erdemlerine çağıran ilk uyarıcılardan ancak biridir: "(Re­sulüm!) sana söylenen, senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir-şey değildir." (Fussilet: 43)

Çok tanrıcılığı reddetmesi, Allah'ın bir tek İlah olduğunu belirtmesi Muham-med'in kusuru mudur? Kâhinlikleri kabul etmemesi ve din adamlarının, kendilerine ve başkalarına mağfiret edemeyeceklerini, onların da bizim gibi veya bizden daha aşağıda olduğunu ortaya çıkarması O'nun ayıbı mıdır?

"Şimdi siz bu söze (Kur'ân'a) mı şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsu­nuz!" (Necm: 59-60)

 

 

 

526 • Necm Sûresi

 

Free Web Hosting