SAF SURESİ

¦

 

Büyük risâletler, kendisine yardım edilmesinde ve korunmasında gayret ve sa­mimiyete ihtiyaç duyarlar. Bu hususta ne söz ve davet ehlinin ne de cihad et­meleri gerekince ölüm korkusuyla gözleri dönen ödleklerin destekleri yeterli değildir. Ancak sahtekârlar ve nevalarına uyanlar, omuzlandıkları hizmete cesaret ede­bilirler. Bu yolda onları, Hak desteğinde Ölümü göze alan, malını ve canını bu yolda ortaya koyan ve her bir yiğit şehid düşünce yerine başkası geçerek düşmanla karşılaş­maktan çekinmeyen sağlam mü'minler ancak kahredebilirler. "Durum şu ki, Allah di-leseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister." (Kıtal: 4)

Peygamber sözüne ve yüce haykırışa gelince, hedefe ulaşmada bunların yolları kesilemez. Bunun için bu seviyeye yükselemeyen mü'minler, kınanmışlardır:

"Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağı­nız şeyleri söylemeniz Allah katında en sevilmeyen bir şeydir." (Saf: 2-3)

Mü'min, Rabbinin rızasını gözetince evrende Rabbini teşbih eden her şey ona karşılık verir. İsyankâra gelince itaat kuralının dışına çıkan ve evrende yabancı olan biridir. Bu yüzden Saf Sûresi, şu âyetle başlamıştır:

"Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah'ı teşbih etmiştir. O üstündür, hik­met sahibidir." (Saf: 1)

Kınama bunun ardından gelmiş ve Allah'ı tasdik etmeyen hatta Allah ve Resûlü'-ne karşı gelen milletler Saf Sûresi'nde zikredilmiştir.

Bu sûre, Resûl'e karşı gelen milletlerin ilki olarak, Musa'ya eziyet eden Yahudi­leri ve onlara tâbi olanları zikretmiştir. Çünkü bunlar düşmanlarıyla savaşmada cesa­retlerini yitirmiş ve kendilerine indirilen kitabı hemen tahrife yeltenmişlerdir:

"Bİr zaman Mûsâ, kavmine: 'Ey kavmim, benim, Allah'ın size gönderdiği elçi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?' demişti. Onlar yoldan sa-

Saf Sûresi ¦ 571

Kur'ân-ı     Kerîm'in     Konulu     Tefsiri

pınca Allah da kalblerini saptırmıştı." (Saf: 5)

Herhangi bir peygamber, öğretilerinde zühd sahibi ve düşmanıyla karşılaşırken endişeli olur.

Ardından sûre, Resûl'e karşı gelen ikinci millet olarak, İsâ (a.s) ve kavmini zik­retmiştir. İsâ (a.s), zaman ve mekân olarak sınırlı bir risâlete sahiptir. O, Tevrat'a kar­şı gelenleri onunla bağlarını kurmak, psikolojik ve sosyal hastalıkları tedavi etmek ve bütün insanlığı tek olan Allah'a götüren genel risâlete ortam hazırlamak için sapkın İsrailoğulları'na gönderilmiştir.

"Hatırla ki, Meryem oğlu İsâ: 'Ey İsrâiloğullan, ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adın­da bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim' demişti." (Saf: 6)

tsâ (a.s)'ın öğrencilerinin yazmış olduğu İnciller olarak isimlendirilen kitaplara baktığımızda üzerinde derin düşünmemiz gereken çok önemli cümleler buluruz. Mat­ta İncili'nin 24. bölümünde İsâ (a.s) şöyle diyor: "Bir hayli sahte peygamberler türe-yecek ve bunlar çok kimseleri saptıracaklar. Fakat sonuna kadar direnen kurtulacak­tır. Göksel egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere bütün dün­yada duyurulacak ve son o zaman gelecektir."

Soruyoruz: Bu egemenliği duyuracak, bütün âleme kendini takdim edecek ve kı­yamete kadar peygamberliği bakî kalacak kim? Bu sıfatları, Muhammed dışında her­hangi bir şahısta görebilir misin? Yuhanna İncili'nin 14. bölümünde şöyle geçer: "Be­ni seviyorsanız emirlerimi tutun. Ben babadan, kıyamete kadar sizinle bakî kalacak başka bir Faraklit'i size göndermesini istiyorum." Faraklit, Yunanca bir kelimedir. Ta­saları gideren şefkatli kişi anlamındadır. Risâleti ilelebed sürecek olan bu kişi kim?

Şüphesiz ben Muhammed'e uyarım. Çünkü O'nun kitabı, aklıma ve vicdanıma ters düşmüyor. Ben, iç âlemimi ve beni diğer insanlarla kaynaştıran dış âlemimi iyi­ce inceledikten sonra, Allah'ı kendi aklımla tanıdım. Şayet Muhammed'in kitabı, O'nun peygamberliğine delil olmasaydı, zihinlere hiç bir şey deva olmazdı ve bir be­şerin peygamberliği kabul edilmezdi. Hz. Muhammed'in doğruluğuna işaret eden ha­berler, kendi taraftarlarına hizmet eder. Hz. Muhammed'in kendisine gelince, kitabı ve sîreti O'na yeter.

"İslâm'a çağrıldığı halde Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabi­lir? Allah zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez. Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemese de Allah nurunu tamam­layacaktır." (Saf: 7-8)

Kuşkusuz akıl, Allah'ın insanlara bahşetmiş olduğu en değegfi varlıktır. Aklı ze­hirleyen veya öldüren imanda, ne bir hayır ne de bir denge vardır. Ama halkın gene-

572 • Saf Sûresi

Muhammed     Gazali

li aklı bir tarafa bırakıp sonra konuşuyor: O halde bunlara nasıl kulak verebiliriz? Sûre, başta anlattığını doğrulayan şu iki önemli anlamla son buluyor:

1. Hayat, iman ve cihaddir:

"Allah'a ve Resûlü'ne inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız." (Saf: 11)

Şevkî, bu anlamı şu sözleriyle ifâde etmiştir: Hayatta inancım değiştirmeden mücâhid olarak kal Çünkü hayat, inanç ve cihaddır.

2. Allah'ın yardımı ve O'nun kelimesinin yücelmesi için her ortamda mü'minİn hazırlanmasıdır. Çünkü mü'min, hayatın çetin yollarından geçiyor. Kendisine Allah'a çağıran bir nida ulaştığında hemen ona koşup o nidanın sahibine boyun eğiyor ve sa-dâya dönüyor. Namaza çağırırken sesiyle uzayın derinliklerini çınlattığında müezzini tasdik etmemiz de bunun gibidir.

İsâ (a.s), Yahudiler'in kendisi hakkında şüpheye düşüp yüz çevirdiklerini görün­ce bu desteğe yayanarak şöyle seslendi:

"Allah'a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir? Havariler: 'Allah (yo-lun)un yardımcıları biziz.' dediler." (Saf: 14)

İsa'nın havarileri aynen Muhammed'in sahabeleri gibidir. Kendini hakka adayan herkes, hakkın zorluğuna katlanır ve sancağını yükseltir. Onlar peygamberliklerin ayakta durmasında ve sürekliliğinde destekçilerdir. Bu çağda İslâm, Saf Sûresi'nin sonundaki şu âyeti iyi anlamamıza ihtiyaç duymaktadır:

"Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olunuz." (Saf: 14)

Saf Sûresi - 573

 

Free Web Hosting