ÎNŞÎKÂK SÜRESİ2

Gök Yarıldığında. 2

And Olsun Şafağa. 3


ÎNŞÎKÂK SÜRESİ

(Mekke'de nazil olmuştur.)

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

1  — Gök varıldığı zaman,

2 — Rabbına boyun eğdiğinde ki o, zâten boyun eğe­cektir.

3 — Yer düzeltildiği zaman,

4  — İçinde olanları dışarı atıp boşaldığı zaman,

5  — Ve Rabbına boyun eğdiğinde, ki o, boyun eğecek­tir.

6  — Ey insan;'sen Rabbın için çalışıp çabaladın, niha­yet O'na kavuşacaksın.

7 — Kimin de kitabı sağından verilirse;

8 — Kolayca bir hesâb ile muhasebe edilecektir.

9  — Ve ailesine de sevinçli olarak dönecektir.

10 — Ama kimin de kitabı arkasından verilirse;

11  — Derhâl helakini temenni edecektir.

12  — Ve çılgın aleve girecektir.

13  — Çünkü o, ailesi içinde ton şımarıktı.

14 — O, hiç dönmeyeceğini sanmıştı.

15  — Hayır, muhakkak Rabbı onu görmekteydi.

 

Gök Yarıldığında

 

Allah Teâlâ buyuruyor ki: «Gök yarıldığı zaman.» Bu, kıyamet gü­nüdür.

«Rabbına boyun eğdiğinde.» Rabbını dinleyip enirine itaat ettiğin­de ve Rabbının buyruğu doğrultusunda yarılma emrini yerine getirdi­ğinde «O, zâten boyun eğecektir.» Onun Rabbının emrine boyun eğmesi hakkıdır. Çünkü senin Rabbın; karşı  konulamayan ve alt edilemeyen yücelerin yücesidir. Aksine O, her şeyi emri altına almış ve her şeyi ken­di buyruğuna boyun eğdirmiştir.

«Yer düzeltildiği zaman.» Serilip, yayılıp, genişletildiği vakit. İbn Cerîr Taberî merhum der ki: Bize İbn Abd'ül-A'lâ... Ali İbn Hüseyn'-den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kıyamet günü oldu­ğunda Allah, yeri pamuk sergisi gibi serer. Öyle ki insanlardan her bir ferdin, ancak iki ayağını koyacağı kadar yeri bulunur. Bu sırada Rah-mân'ın sağından ilk çağırılan ben ve Cebrail oluruz. Allah'a andolsun ki; Cebrail Onu daha önce görmemiştir. Ben derim ki: Ey Rabbım, bu (Cebrail) bana bildirdi ki; Sen, onu (Cebrail'i) bana elci olarak gön­dermişsin. Azîz ve Celîl olan Allah buyurur ki: Doğru söylemiş. Sonra ben, şefaat eder ve derim ki: Ey Rabbım; dünyanın her tarafmda kulla­rın Sana kulluk ettiler. İşte bu, makâm-ı Mahmûd'dur.

«İçinde olanları dışarı atıp boşaldığı zaman.» İçinde bulunan ölü­leri dışarı atıp onlardan kurtulduğu zaman. Mücâhid, Saîd ve Katâde böyle der. «Ve Rabbına boyun eğdiğinde, ki o, zâten boyun eğecektir.» Az önce bu âyetin tefsiri geçti.

«Ey insan; sen Rabbın için çalışıp çabaladın.» Rabbın için koştun ve pek çok işler yaptın. «Nihayet O'na kavuşacaksın.» Nihayet sen, yap­tığın iyilik ve kötülükle karşı karşıya geleceksin. Ebu Dâvûd et-Tayâli-sî'nin... Câbir'den naklettiği hadîs buna delâlet eder. Bu hadîste Rasû­lullah (s.a.) buyurur ki: Cebrâîl şöyle dedi: Ey Muhammed; dilediğin kadar yaşa, muhakkak ki öleceksin. Dilediğin kadar sev, muhakkak ki ondan ayrılacaksın. İstediğin gibi amel et, muhakkak ki ona kavuşacak­sın, insanlardan bazıları da «O'na» kavlindeki zamiri «Rabbın için» kavline göndermektedirler. Ve bu takdirde mânâ: Sen Rabbına kavuşa­caksın olur. Dolayısıyla Rabbın, yaptığın amele göre seni cezalandıra­cak, çalışıp çabalamanın karşılığını verecektir. Bu durumda her iki mâ­nâ da birbirini gerektirir. Avfî, İbn Abbâs'tan nakleder ki; o: «Ey ihsan; sen Rabbın için çalışıp çabaladın, nihayet O'na kavuşacaksın.» kavline şöyle mânâ vermiştir: Sen, yapacağın amele göre Allah'a kavuşacaksın. Amelin hayır ise hayır, şer ise şer ile. Katâde de der ki: Ey âdemoğlu, senin çalışıp çabalaman önemsizdir. Kim, Allah'a itaat konusunda ça­lışıp çabalarsa yapsın, Allah'tan başka güç sahibi yoktur.

«Kimin de kitabı sağından verilirse; kolayca bir hesâb ile muha­sebe edilecektir.» Kolay ve zahmetsiz. Ona, yaptıklarının bütün ince­likleri sorulmayacaktır. Çünkü yaptığı şeylerden, tüm incelikleriyle hesa­ba çekilecek kimse muhakkak mahvolacaktır. Nitekim İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize İsmâîl... Hz. Âişe'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.)  şöyle buyurmuştur;

Hesabı tartışılan azâblandırıhr. Hz. Aise der ki: Ben," Allah Teâlâ «Kolayca bir hesâb ile muhasebe edilecektir.» buyurmuyor mu? dedim ,de, Rasûlullah (s.a.): Bu, sadece arz makâmındadır. Çünkü hesabı kı­yamet günü tartışılan, azâblandırılır. Buhârî, Müslimf Tirmizı, Neseî ve İbn Cerîr Taberî de Eyyûb es-Sahtiyânî'nin hadîsinden böylece nak­lederler. İbn. Cerîr Taberî der ki: İbn Vekî'... Hz. Âişe'den nakletti ki; Rasûlullah  (s.a.)  şöyle buyurmuş:

Muhakkak ki kıyamet gününde hesaba çekilen herkes azâblandırı-lacaktır. Ben dedim ki: Allah Teâlâ: «Kolayca bir hesâb ile muhasebe edilecektir.» buyurmuyor mu? Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Bu, arz­dır. Şüphesiz ki hesabı tartışılan azâblandırılır. Rasûlullah (s.a.) elini parmaklarının üzerine koyarak sanki nükte yapıyor gibiydi. Bu hadîsi Amr îbn Adiyy de... Hz. Âişe'den rivayet eder. Buharî ve Müslim de Ebu Yûnus kanalıyla... Hz. Âişe'den rivayet ederler.

İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Nasr İbn Ali... Hz. Âişe'nin şöyle dedi­ğini bildirdi. Hesabı tartışılan —veya hesaba çekilen demiştir— azâb­landırılır. Sonra Hz. Âişe demiş ki: Kolay hesâb, Allah Teâlâ'ya arzolu-nan hesâbtır. O, bunları görür. İmâm Ahmed İbn Hanbel dedi ki: Bize İsmâîl... Hz. Âişe'nin şöyle dediğini nakletti: Rasûlullah (s.a.)m na­mazlarında bazan şöyle dediğini işitmiştim: Allah'ım, beni kolay bir he-sâbla muhasebe-et. Namazını bitirince dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü, kolay hesâb nedir? Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Allah'ın kişinin kita­bına bakıp ondan vazgeçmesidir. Ey Âişe, şüphesiz ki hesaba çekilen o gün helak olur. Bu hadîs Müslim'in şartına göre sahihtir.

«Ve ailesine de sevinçle dönecektir.» Cennette ailesine sevinçle, Azîz ve Celîl olan Allah'ın kendisine lütfettiği ihsanlara imrenerek dö­necektir. Katâde ve Dahhâk böyle derler. Taberânî de Rasûluilah'ın kölesi Sevbân'ın şöyle dediğini bildirir: Siz, bilinmeyen işler işliyorsu­nuz. Amelini bilen kişi, ailesine sevaba nail, sevinçli ve kendini yenmiş olarak döner.

«Ama kimin de kitabı arkasından verilirse.» Sırtının ötesinden, sol tarafından verilirse. Eli arkasına uzatılıp kitabı böylece verilirse, «Derhâl helakini temenni edecektir.» Hüsran ve helakini isteyecektir. «Ve çılgın aleve girecektir. Çünkü o, ailesi içinde iken şımarıktı.» Sevinçli olarak işlerin neticesini düşünmezdi. Önündeki hallerden çekinmezdi. İşte bu basît sevincin peşinden, uzun bir hüzün geliverdi. «O, hiç dön­meyeceğini sanmıştı.» Öldükten sonra tekrar Allah'a dönüp varmaya­cağını sanıyordu. İbn Abbâs, Katâde ve başkaları böyle demişlerdir. kelimesi dönmek anlamınadır.

cHayır, muhakkak Rabbi onu görmekteydi.» Hayır, Allah onu ilk yarattığı gibi döndürecek ve yaptığı amel hayır ise hayır, şer ise şer olarak cezalandıracaktır. Çünkü O, kulunu görmekte, onu bilip yaptık-, larından haberdâr bulunmakta idi.[1]

 

16  — And ederim o şafağa,

17  — Geceye ve derleyip topladığı şeye.

18  — Ve toplu hale geldiğinde aya.

19  — Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratıla­caksınız.

20  — Öyleyse, ne oluyor onlara da inanmıyorlar?

21  — Ve Kur'ân okunduğu zaman secde etmiyorlar.

22  — Bilakis o küfredenler, yalanlıyorlar.

23  — Halbuki  Allah, onların   sakladıklarını en iyi bi­lendir.

24  — Onlara elim bir azabı müjdele.

25  — Ancak îmân edip sâlih amel işleyenler müstesna. Onlara bitip tükenmeyen bir ecir vardır.

 

And Olsun Şafağa

 

Ali, İbn Abbâs, Ubâde İbn Sâmit, Ebu Hüreyre, Şeddâd İbn Evs,' Abdullah İbn Ömer, Muhammed İbn Ali, İbn Hüseyn, Mekhûl, Bekr İbn Abdullah, Bükeyr İbn Eşecc, Mâlik, İbn Ebu Zeyd ve Abdülazîz İbn Ebu Seleme buradaki «şafak» kelimesinin kızıllık anlamına geldiğini söyle­mişlerdir. Abdürrezzâk ise Ma'mer kanalıyla... Ebu Hüreyre'nin; beyaz şafak, dediğini nakleder. Mücâhid'in dediği gibi şafak, ya güneşin do­ğuşundan önce ufukta beliren kızıllıktır veya lügat ehlinin katında bi­lindiği şekilde ğurûbtan sonra beliren kızıllıktır.

Halil İbn Ahmed der ki: Şafak, güneşin batışından yatsıva kadar olan vakit içerisinde beliren kızıllıktır. Bu kızıllık kaybolunca; şafak kayboldu, denir. Cevheri der ki: Şafak, gecenin başından yatsıya yakın zamana kadar kalan güneş ışığının kızıllığıdır. İkrime ise; Şafak, akşam­la yatsı arasında olandır, der. Müslim'in Sahîh'inde Abdullah İbn Amr'-dan nakledilir ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: Şafak kaybol­madığı müddetçe akşam namazının vakti vardır. Bütün bunlar şafağın, Cevherî'nin ve Halil'in dediği şekilde olduğuna delildir. Ancak sahih olan bir rivayette Mücâhid'in bu âyet hakkında; günün tümüdür, dedi­ği bildirilir. Yine ondan nakledilen bir rivayette; şafak güneştir, dediği bildirilir. Her iki rivayeti de İbn Ebu Hatim nakletmiştir. Mücâhid'i bu mânâyı vermeye sevkeden şey; âyeti «Geceye ve derleyip topladığı şe­ye» kavliyle birleştirmeyidir. Sanki Allah ışığa ve karanlığa yemîn et­mektedir. İbn Cerîr Taberî de der ki: Allah Teâlâ, giden gün ile gelen geceye kasem etmektedir. Yine İbn Cerîr Taberî der ki: Başkaları da şafak kelimesinin kızıllık ve beyazlığa isim olduğunu söylemişlerdir. Bu kelimenin zıd anlamlı kelimelerden olduğu da söylenmiştir.

İbn Abbâs, Mücâhid, Hasan ve Katâde kelimesinin topladığı şey anlamına geldiğini bildirirler. Katâde der kj: Gecenin top­ladığı yıldız ve hayvanlar demektir.

(...)

İkrime de der ki: «Geceye ve derleyip topladığı şeye.» Derleyip top­ladığı karanlığa. Zîrâ gece olunca her şey barınağına gider.

«Ve toplu hale geldiğinde aya.» İbn Abbâs der ki: Toplanıp geldi­ğinde. İkrime, Mücâhid, Saîd İbn Cübeyr, Mesrûk, Ebu Salih, Dahhâk ve İbn Zeyd de böyle derler. «Ve toplu hale geldiğinde aya.» Düzeldiğin­de. Hasan ise; donup birleştiğinde, anlamını verir. Katâde de; yusyu­varlak olduğunda, der. Söylediklerinin özü şuraya varır; Ay da tekâmül edip ışığı tamamlanıp Bedir haline geldiğinde aya. Burada ay, topla­yan geceye tekabül ettirilmiştir.

«Muhakkak siz bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.» Buhârî der ki: Bize Sa'd îbn Nadr... İbn Abbâs*tan nakletti ki: «Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.» kavli hakkında; bir halden diğer hale, demiştir. Ve; bunu sizin peygamberiniz böyle diyor, demiştir. Bu­hârî bu ifâdeyi bu lafızla nakleder. îbn Abbâs'ın bu tefsiri peygambere isnâd etmiş olması da muhtemeldir. Sanki o; bu tefsiri, ben sizin peygamberinizden işittim, demiş olmaktadır. Zahir olan anlam da budur. Allah en iyisini bilendir. Nitekim Enes tbn Mâlik şöyle der: Gelen her yıl muhakkak ki bir öncekinden daha kötüdür. Ben, bunu sizin peygam­berinizden işitmiştim. İbn Cerîr Taberî der ki: Bana Ya'kûb İbn İbra­him... Mücâhid'den nakletti ki; İbn Abbâs şöyle derdi: «Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.» Sizin peygamberiniz; bir hal­den sonra diğer bir hale uğratılacaksınız, derdi. Bu, onun ifadesidir. Ali İbn Ebu Talha, İbn Abbas'tan «Bir durumdan diğerine» kavline bir halden başka bir hale anlamını verdiğini nakleder. îkrime, Mürre, Mücâ-hid, Hasan ve Dahhak de böyle derler.

«Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratılacaksınız» kavli ile bir halden başka bir hale uğratılacaksınız denilmiş olması da muhte­meldir. Bunu peygamberimiz söyledi demiş olabilir. (...) Allah en iyi-, sini bilendir. Belki de bu, birçok râvînin zihnine ilk anda gelen anlam­dır. Nitekim Ebu Dâvûd e£-Tayâlisî merhum... İbn Abbas'tan naklen «Muhakkak siz, bir durumdan, diğerine uğratılacaksınız.» kavline Mu-hammed (s.a.) böyle, dedi anlamım verdiğini naklederler. Bu mânâyı Ömer, İbn Mes'ûd, İbn Abbâs ve tüm Mekke'lilerle Kûfe'lilerin okuma şekli olan kırâeti de te'yîd etmektedir. Nitekim İbn Ebu Ha­tim der ki: Bize Ebu Saîd el-Eşecc, Şa'bî'den nakletti ki: «Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratılacaksınız» kavli hakkında o, şöyle demiş­tir: Ey Muhammed, bir gökten sonra diğer bir göğe uğratılacaksınız. Abdullah İbn Mes'ûd, Mesrûk ve Ebu'l-Âliye'den de böyle rivayet edil­miştir. Buna göre ifâdesi, gökten sonra gök an­lamına gelmektedir. Ben derim ki: Bunlar Mi'râc gecesini kasdediyorlar. Ebu İshâk ve Süddî; bir adamdan, o da İbn Abbas'tan nakleder ki: «Bir durumdan diğerine» kavline; bir yerden diğer bir yere, mânâsını ver­miştir. Avfî de İbn Abbas'tan bu şekilde rivayet eder ve ayrıca şu ifâ­deyi ekler: Bir halden diğer hale, bir işten diğer işe, denilir. Süddî'nin kendisi der ki: «Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.» Konak konak sizden öncekilerin yaptıklarım yapacaksınız. Ben derim ki: Sanki Süddî, sahîh olan şu hadîsin kasdettiği anlamı kasdetmektedir: Siz, sizden öncekilerin yolunu adım adım izleyeceksiniz. Hattâ onlar bir ayı inine girseler siz de girerdiniz. Orada bulunanlar; ey Allah'ın Rasûlü Yahûdî ve Hristiyanların izine mi? deyince Rasûlullah (s.a.); ya kime? demiştir. Bu mânâ da muhtemeldir.

îbn Ebu Hatim der ki: Bize babam... Abdullah îbn Câbir'den nak­letti ki; o, Mekhûl'ün: «Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratı­lacaksınız.» kavli hakkında şöyle dediğini işitmiştir: Her yirmi yılda bilmediğiniz bir şey ihdas edeceksiniz. A'meş der ki: Bana, İbrâhîm, Ab­dullah'ın bu âyet konusunda şöyle dediğini bildirdi: Gök yarılır, sonra kızarır, sonra renkten renge girer. Sevrî, Kays İbn Vehb kanalıyla Mürre'den, o da İbn Mes'ûd'dan nakleder ki; «Bir durumdan diğerine» kav­li,hakkında şöyle demiştir: Gök bazan kırmızı bir gül gibi olur, bazan da yarılır. Ebu Bekr el-Bezzâr da Câbir kanalıyla... Abdullah İbn Mes'­ûd'dan nakleder ki: «Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratıla­caksınız.» kavli hakkında şöyle demiştir: Ya Muhammed, bir halden diğer bir hale geçirileceksiniz. Sonra Ebu Bekr el-Bezzâr der ki: Bunu Câbir, Mücâhid kanalıyla Abdullah İbn Abbâs'tan rivayet etti. Saîd İbn Cübeyr der ki: «Bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.» Dünyada aşağı durumda bulunan bir topluluk vardı, sonra âhirette yüceldi. Bir başka topluluk ta dünyada üstün idi, âhirette aşağıya düştü. İkrime «Bir durumdan diğerine» kavline bir halden diğer bir hale, anlamını vermiştir. Önce meme emerken sonra memeden kesilirsiniz, önce genç iken sonra yaşlı olursunuz, demiştir. Hasan el-Basrî de «Bir durumdan diğerine» kavline şöyle mânâ vermiştir: Bir halden diğer bir hale geçiri­lirsiniz. Zorluktan sonra kolaylık, darlıktan sonra bolluk, fakirlikten son­ra zenginlik, zenginlikten sonra fakirlik, hastalıktan sonra sağlık ve sağlıktan sonra hastalık haline.

İbn Ebu Hatim der ki: Abdullah İbn Zahir... Câbir İbn Abdullah'­tan nakletti ki, o: Ben Rasûlullah'ın şöyle dediğini duydum, demiştir: Doğrusu âdemoğlu ne için yaratıldığından gaflet içerisindedir. Muhak­kak ki Allah Teâlâ, onu yaratmak istediğinde meleğe : Onun rızkını yaz, ecelini yaz, eserini yaz, bahtiyar veya bedbaht olduğunu yaz, der. Son­ra bu melek yücelere çıkar ve Allah ona bir melek gönderir de o, bunu muhafaza eder. Ve ona ulaşıncaya kadar korur. Sonra o melek de yü­celere çıkar. Sonra Allah Teâlâ ona iki melek görevlendirir de onun iyi­lik ve kötülüklerini yazarlar. Kişi öleceği zaman o iki melek de yücelir, yerine ölüm meleği gelip kişinin ruhunu kabzeder. Ölü kabre koyuldu­ğunda rûh bedene geri döner. Sonra ölüm meleği gider ve onun yanına iki kabir meleği gelip kendisini imtihan ederler. Sonra onlar da gider­ler. Kıyamet kopunca üzerine iyilik ve kötülük melekleri konarlar. Boy­nunda bağlı olan^bir kitabla beraber onu kaldırırlar ve kendisiyle birlik­te hazır olurlar. Birisi iter, diğeri de şehâdet eder. Sonra Azîz ve Celîl olan Allah ona; şundan gaflette idin, der. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: «Muhakkak siz, bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.» kavli bir hal­den diğerine geçeceksiniz, demektir. Sonra Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Sizin önde gidenlerinizin bile güç yetiremeyeceği büyük ve zor işleri vardır. Binâenaleyh yüce Allah'tan yardım isteyin. Bu hadîs münker-dir, isnâdmda zayıflıklar vardır, ancak mânâsı sahihtir. Allah Sübhâ-nehu ve Teâlâ en iyisini bilendir.

îbn Cerîr Taberî bu âyetle ilgili kurrâ ve tefsîrcilerin sözlerini an­lattıktan sonra der ki: Te'vîlde doğru olan; ey Muhammed, sen bir hal­den diğerine uğratılacaksın, bir durumdan diğerine geçeceksin, diyenin sözüdür. Hitâb her ne kadar Rasûlullah'a yöneltilmiş ise de onun mu­hatabı, bütün insanlardır. Kıyamet günü herkes kıyametin sıkıntı ve şiddetlerine çarptırılacak, halden hale uğratılacaktır.

«Öyleyse, ne oluyor onlara da inanmıyorlar?» Öyleyse ne oluyor on­lara da inanmıyorlar. «Ve Kur'ân okunduğu zaman secde etmiyorlar?» Öyleyse bunlan Allah'a, Rasûlüne ve âhiret gününe îmândan alıkoyan şey nedir? Ve kendilerine Rahmân'ın âyetleri ve kelâmı olan bu kur'­ân okunduğu zaman ona saygı duyarak ta'zîm ederek, ikram ederek secdeye kapanmıyorlar?

«Bilâkis o küfredenler, yalanlıyorlar.» Hakka karşı gelmek, diren­mek ve yalanlamak onların seciyeleridir.

«Halbuki Allah, onların sakladıklarını en iyi bilendir.» Mücâhid ve Katâde; onların göğüslerinde gizlediklerini, diye mânâ vermişlerdir.

«Onlara elîm bir azabı müjdele.» Ey Muhammed, onlara Allah'ın kendileri için acıklı bir azâb hazırlamış olduğunu haber ver.

«Ancak îmân edip sâlih amel işleyenler müstesna.» Bu, munkatı' bir istisnadır. Yani yalnız kalbleriyle îmân edip uzuvlarıyla sâlih amel işleyenler bundan müstesnadır. «Onlara bitip tükenmeyen bir ecir var­dır.» Âhiret yurdunda. İbn Abbâs ifâdesine; eksilme­yen, anlamını vermiştir. Mücâhid ve Dahhâk ise; hesabsız, anlamını ve­rirler. Her iki rivayetin de özü, bitip tükenmez anlamında toplanmak­tadır. Nitekim Allah Teâlâ: «Bu ardı arkası kesilmez bir vergidir.» (Hûd, 108) buyurmaktadır. Süddî, bazılarının eksiltilmez anlamını verirken, bazılarının da kendilerine minnet edilmeyen bir ecir vardır anlamını verdiklerini bildirir. Bazılarından nakledilen bu son sözü pekçok kişi reddetmiştir. Çünkü Azız ve Celîl olan Allah'ın cennet ehline nimet ve ihsanı her halde her an ve dakikada mevcûddur. Cennet ehlinin cennete girmeleri, amelleri sebebiyle değil, Allah'ın lutfu ve rahmeti nedeniyle­dir. Ebedî ve sermedi olarak Allah'ın onlara minneti vardır. Hamd, ebe-diyyen yalnız O'nadır. Bu sebeple Allah, onlara hamd ve teşbih etmele­rini ilham edecektir: «Onların dualarının sonu ise: Hamd âlemlerin Rabbı olan Allah'a mahsûstur.» (Yûnus, 10)[2]



[1] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8366-8369

[2] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8369-8373

Free Web Hosting