TÂRİK SÛRESİ2

Andolsun Tarık'a. 2

İzâhı3

Kesin Söz. 3


TÂRİK SÛRESİ

(Mekke'de nazil olmuştur.)

 

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

1  — Andolsun göğe ve Tarık'a.

2  -  Nereden bileceksin sen Tarık'ın ne olduğunu?

3  — O, delen yıldızdır.

4  — Hiç bir nefis yoktur ki mutlaka onun üzerinde bir gözeten bulunmasın.

5  — Şu halde insan bir baksın, neden yaratılmıştır?

6  — O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır.

7  — Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.

8 — Şüphe yok ki O, onu yeniden döndürmeye kadirdir.

9 — O gün, sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır. 10 — Artık onun gücü de, yardımcısı da yoktur.

 

Andolsun Tarık'a

 

Allah Teâlâ göğe ve gökte halketmiş olduğu parlak yıldızlara yemîn ediyor ve: «Andolsun göğe ve Tarık'a.» buyuruyor. Sonra da «Nereden bileceksin sen. Tarık'ın ne olduğunu?» buyuruyor ve bunu «O, delen bir yıldızdır.» buyurarak tefsir ediyor.

Katâde ve başkaları derler ki: Yıldıza Târik adının verilmesinin sebebi; onun gece görünüp gündüz kaybolmasıdır. Nitekim Sahih ha­dîste vârid olan; kişinin evine geceleyin aniden gelmesini yasaklayan ifâde de bunu desteklemektedir. Dua ihtiva eden bir başka hadîste de geceleyin ansızın geliveren hayır ile ey Rahman, buyurulmaktadır.

«O, delen yıldızdır.» İbn Abbâs buradaki kelimesini aydınlatan diye tefsir etmiştir. Süddî ise üzerlerine gönderilen şeytân­ları delen, diye mânâ vermiştir. İkrime de; aydınlatan ve şeytânı yakan, anlamını vermiştir.

«Hiç bir nefis yoktur ki mutlaka onun üzerinde bir gözeten bulun­masın.» Her nefsin üzerinde Allah tarafından onu belâlardan koruyan bir koruyucu vardır. Nitekim Allah Teâlâ Ra'd sûresinde şöyle buyu­rur: «Ardından ve Önünden ta'kîb edenler vardır. Allah'ın emriyle onu gözetirler.»   (Ra'd, 11)

«Şu halde insan bir baksın, neden yaratılmıştır?» İnsanın yaratıl­dığı temelin zaafına dikkat çekilmekte ve âhireti kabul etmesi husu­sunda uyarılmaktadır. Çünkü bir şeyi ilk başlatmaya gücü yetenin, ye­niden getirmeye gücünün yetmesi daha uygundur. Nitekim Allah Te­âlâ, Rûm sûresinde şöyle buyurur: «İlkin yaratıp sonra onu iade eden O'dur.'Bu, O'nun için pek kolaydır.» (Rûm, 27).

«O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır.» Yani meniden. Kadından ve erkekten hızla çıkar, Azîz ve Celîl olan Allah'ın izniyle bundan çocuk doğar. Bunun için Allah Teâlâ müteakiben şöyle..buyuruyor:

«Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.» Erkeğin bel kemiğinin, kadının da göğüslerinin arasından çıkar bu su. Şebîb İbn Bişr İkrime'-den, o da İbn Abbâs'tan nakleder ki: «Bel kemiği ile göğüslerin arasın­dan çıkar.» kavli hakkında şöyle demiştir: Erkeğin bel kemiği ile kadı­nın göğüsleri sarı ve incedir. Çocuk ahcak bu ikisinden meydana gelir. Saîd îbn Cübeyr, İkrime, Katâde, Süddî ve başkaları da böyle demişler­dir.

İbn Ebu Hatim der ki: Ebu Saîd el-Eşecc... Mis'ar'dan nakletti ki; o, Hakem'in İbn Abbâs'tan şöyle naklettiğini işittim, demiş: «Bel ke­miği ile göğüslerin arasından çıkar.» âyetindeki göğüsler anlamına ge­len kelimesi işte budur demiş ve elini göğsünün üzerine koy­muştur.

Dahhâk ve Atıyye, İbn Abbâs'tan naklederler ki; kadının göğsü gerdanlık yeridi». İkrime, Saîd İbn Cübeyr de böyle demiştir. Ali İbn Ebu Talha, İbn Abbâs'tan nakleder ki göğüsler anlamına gelen kelimesi iki memenin arası demektir. Mücâhid ise bu kelimenin, omuz­lardan göğüse kadar olan kısım anlamına geldiğini bildirir. Ve yine Mü-câhid'den nakledilen bir rivayette bu kelime, boyun falyasından daha aşağıda kalan kısımdır. Süfyân es-Sevrî bunun iki göğüsün üst kısmı demek olduğunu söylerken, Saîd İbn Cübeyr bunun alt kısmın dört kö­şesi mânâsına geldiğini söyler. Dahhâk ise bu kelimenin iki göğüslerle ayaklar ve gözlerin arası anlamına olduğunu belirtir. Leys İbn Sa'd, Ma'mer îbn Ebu Habîbe el-Medenî'den nakleder ki; ona bu âyetle ilgili olarak şöyle denildiği ulaşmıştır: Bu, kalbin öz suyudur ve oradan ço­cuk meydana gelir. Katâde'nin de bu âyete bel kemiği ile boynu ara­sından, anlamını verdiği bildirilir.

«Şüphe yok ki o, onu yeniden döndürmeye kadirdir.» Bu âyette iki görüş vardır:

Birincisi; muhakkak ki Allah, bu fırlayarak çıkan suyu çıktığı ye­rine yeniden döndürmeye muktedirdir. Mücâhid, İkrime ve başkaları böyle demişlerdir.

İkinci kavil ise şöyledir: Muhakkak ki Allah Teâlâ, bu atılıp dökü­len sudan yaratılmış olan insanı yeniden döndürmeye kadirdir. Yani yeniden var edip âhiret diyarında diriltmeye kadirdir. Çünkü ilkin yap­maya gücü yetenin yeniden döndürmeye de gücü yeter. Azîz ve Celîl olan Allah, Kur'ân-ı Kerînı'de bu delili birçok yerde zikretmiştir. Dah-hâk'ın söylediği bu görüş İbn Cerîr Taberî tarafından da tercih edilmiş­tir. Bu sebeple Allah Teâlâ âyetin devamında: «O gün, sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır.» Sırların denendiği, yoklanıp açığa çıktığı giz­linin açık, saklının görülür olduğu kıyamet gününde. Nitekim Buhârî ve Müslim'in Sahihlerinde Abdullah İbn Ömer'den nakledilir ki; Ra-sûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

Her gadre uğrayan için kıyamet gününde bir sancak dikilir ve; bu falan oğlu falanın gadrine uğrayandır, denilir.

«Artık onun gücü de, yardımcısı da yoktur.» Kıyamet günü artık insanın kendisinde bir güç ve kendinin dışında bir yardımcısı yoktur. Ne kendini Allah'ın azabından kendisi kurtarabilir, ne de başkasının buna gücü yeter.[1]

 

İzâhı

 

«O, delen yıldızdır.» Parlaklık saçan ve aydınlatan yıldızdır. Par­layan yıldızdır da denmiştir. Yüce ve üstün anlamına geldiği de söy­lenir. Denildi ki: Bu, şeytânın fırlattığı ve bununla delip geçtiği şey­dir. Ve yine bunun Süreyya yıldızı olduğu söylenmiştir. Çünkü araplar Süreyya'ya yıldız adını verirler. Zuhal olduğu da söylenmiştir. Yüksek olduğu için bu ad verildi, denir. Denildi ki bu, şeytânın fırlattığı her yıl­dızdır. O, deler ve geçer. Bunlar Allah'ın kasem ettiği yemîn türleri­dir. Denildi ki: Bu âyetin takdiri şöyledir: Bütün bunların Rabbına andolsün. Bu yeminin cevâbı ise «Hiç bir nefis yoktur ki mutlaka onun üzerinde bir gözeten bulunmasın.» kavlidir. (Hâzim, Lübâb, VI, 490).

«Bel kemiği ile göğüslerin arasından çıkar.» Erkeğin arka kemiği ile kadının göğüslerinin arasından. Bu, kadının göğüs kemiğinin bü­yükleridir. Eğer meninin, dördüncü hazmın fazlalığından doğup bütün organlara dağıldığı ve nihayet o organların hepsinin benzeri olan or­ganları doğurmaya hazır hale geldiği ve ana karargâhının yumurtalık­ları yanında bir birine sarılmış olan damarlar olduğu fikri doğru sa­yılırsa; şüphesizdi beyin nutfenin doğumunda en önemli yardımcı or­gan görevini üslenir. Bu sebeple fazlasıyla cinsel temas onun hızlıca zayıflamasına sebep olur. Bundan sonra ilikler gelir ki; bu, iskelet ke­miklerinin İçindedir. Bunun pek çok bölümleri göğüs kemiğine kadar iner. Ve bu ikisi meninin korunması için en uygun yerlerdir. Binâenaleyh bu ikisi zikre değer bulunarak özellikle anılmıştır.[2]

 

11  — Andolsun o dönüş yeri olan göğe.

12 — Ve yarılan yere,

13  — Ki doğrusu bu, kesin bir sözdür.

14  — Ve o, bir şaka değildir.

15  — Gerçekten onlar düzen kuruyorlar,

16  — Ben de bir düzen kurmaktayım.

17 — Sen, şimdilik  kâfirlere mühlet ver, onları biraz geciktir.

 

Kesin Söz

 

İbn Abbâs dönüş yeri anlamına gelen kelimesine yağ­mur mânâsını vermiştir. Yine ondan nakledilen bir rivayette bu keli­me yağmur taşıyan bulut anlamına gelir ve o: «Andolsun o dönüş ye­ri olan göğe.» kavline yağmur indiren ve yağmur yağdıran göğe, anla­mını vermiştir. Katâde ise her yıl kulların rızkının döndürüldüğü anla­mım verir ve der ki: Böyle olmasaydı; hem onlar, hem de hayvanları helak olurdu. İbn Zeyd de yıldızları, güneşi, ayı dönen gök anlamını vermiştir ki bu, o gök cisimlerinin buradan gelip şuradan gitmeleri an-lamınadır.

«Ve yanlan yere.» İbn Abbâs yerin bitkiyle yarılması anlamını ver­miştir ki Saîd İbn Cübeyr, İkrime, Ebu Mâlik, Hasan, Katâde, Süddî ve başkaları da böyle demişlerdir.

«Ki doğrusu bu, kesin bir sözdür.» İbn Abbâs; hak bir sözdür, der. Katâde de böyle der. Başkaları ise; adaletli bir hükümdür, anlamını ve­rirler.

«Ve o, bir şaka değildir.» Bilakis ciddî bir hakikattir.

Sonra kâfirlerin bu gerçeği yalanladıktan ve Allah'ın yolundan alı­koydukları haber verilerek buyuruluyor ki: «Gerçekten onlar düzen ku­ruyorlar.» însanlan Kur'ân'ın aksine davet etmekle onlara hîle yapıp düzen kuruyorlar. «Ben de bir düzen kurmaktayım.-Sen, şimdilik kâ­firlere mühlet ver.» Onları beklet ve acele etme. «Onları biraz geciktir.» O zaman başlarına gelecek gazabı, felâketi, cezayı ve azabı göreceksin. Allah Teâlâ'nın bir başka âyette buyurduğu gibi: oOnları az bir geçin-1 dirir, sonra da katı bir azaba sürükleriz.» (Lokman, 24)[3]



[1] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8400-8402

[2] Bekir Karlığa, Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8402

[3] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8407-8408

Free Web Hosting