DUHÂ SÛRESİ2


DUHÂ SÛRESİ

(Mekke'de nazil olmuştur.)

 

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

1  — Andolsun kuşluk vaktine,

2  — Ve sükûna erdiğinde geceye ki,

3  — Rabbın seni ne terketti, ne de darıldı.

4  — Âhiret elbette senin için dünyadan daha hayırlıdır.

5  — Şüphesiz Rabbın, sana verecek   ve sen, hoşnûd olacaksın.

6  — O, seni öksüz bulup ta barındırmadı mı?

7  — Seni şaşırmış bulup ta doğru yola eriştirmedi mi?

8  — Seni fakır bulup ta zenginleştirmedi mi?

9  — O halde sakın yetime kahretme.

10  — Ve bir şey isteyeni azarlama,

11  — Bununla beraber Rabbının nimetini anlat.

 

İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Ebu Nuaym... Esved İbn Kays'tan nakletti ki; o, Cündeb'in şöyle dediğini işittim, demiştir : Ra-sûlullah (s.a.) rahatsızlanıp bir veya iki gece kıyama kalkmadı. Bir ka­dın gelip dedi ki: Ey Muhammed, senin şeytânının seni terketmiş ol­duğunu mu görüyorum? Bunun üzerine Allah Azze ve Celle : «Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki, Rabbın seni ne terketti, ne de darıldı.» âyetini inzal buyurdu. Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî, İbn Ebu Hatim ve İbn Cerîr Taberî bu hadîsi muhtelif yollarla Cündeb Ibn Abdullah'tan naklederler. Bir başka rivayette de Süfyan İbn Uyey-ne, Esved İbn Kays'tan nakleder ki; o, Cündeb'in şöyle dediğini işitmiş: Cebrâîl (a.s.) bir süre peygambere gelişi geciktirdi. Müşrikler dediler ki: Muhammed'e veda edildi. Bunun üzerine Allah Teâlâ : «Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki, Rabbın seni ne terk etti, ne de darıldı.»  âyetini indirdi.

İbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Saîd el-Eşecc ve Amr İbn Abdul­lah... Esved İbn Kays'tan naklettiler ki; o, Cündeb'in şöyle dediğini işitmiş : Rasûlullah (s.a.) bir taş atarak dedi ki : Sen ancak kanayan bir parmaksın ve neye uğradınsa Allah yolunda uğradın. Cündeb der ki : İki veya üç gece kalkmaksızın öylece kaldı. Bir kadın dedi ki : Ne oluyor şeytânının seni terketmiş olduğunu görüyorum. Bunun üzerine : «Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki, Rabbın seni, ne terketti, ne de darıldı.» âyeti nazil oldu. İfâde, Ebu Saîd'e aittir.

Denilir ki : Bu kadın Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil'dir. Ve yine nakledilir ki; peygamberin parmağı kanamış. Vezinli olduğunda ittifak olunan bu sözün peygamberden sâdır olduğu Buhârî ve Müslim'in Sa-.hîh'lerinde sabittir. Ancak garîb olan, burada bu sözün peygamberin geceleyin kalkmayı terketmesi nedeniyle söylenmiş olması ve bu sûre­nin nuzûlü ile ilgi kurulmasıdır. İbn Cerîr Taberfnin rivayetine gelin­ce, o der ki: Bize İbn Ebu Şevârib... Abdullah İbn Şeddâd'dan nakletti ki; Hz. Âişe Rasûlullah (s.a.)a; ne oluyor, Rabbırn sana darıldı mı? de­miş. Bunun üzerine : «Andolsun kuşluk vaktine ve sükûne erdiğinde geceye ki, Rabbın seni ne terketti, ne de darıldı.» âyeti inzal buyurul-muştur. Yine İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Ebu Küreyb... Urve'den nakletti ki; Cebrâîl (a.s.) bir süre gecikince Rasûlullah (s.a.) şiddetli olarak sarsıldı. Bunun üzerine Hz. Hadîce dedi ki: Senin durumundan anladığım kadarıyla Rabbının sana darıldığım sanıyorum. Bunun üze­rine işte bu sûre nazil oldu. Bu iki şekliyle bu hadîs mürseldir. Hz. Hadîce'nin böyle söylediği zabtedilmiş değildir. Ya da bunu söylediyse üzüntü ve kederinden söylemiştir. Allah en iyisini bilendir.

Ebu İshâk'ın da içinde bulunduğu seleften bazıları naklederler ki; bu sûre Cebrail (a.s.)in Rasûlullah'a Allah'ın kendisini yaratmış olduğu surette görünerek indirdiği sûrelerden birisidir. Ona yaklaşmış ve tahtta iken üzerine sarkarak gelmiştir. Ve kuluna vahyedeceğini vahyetmiştir. İşte o vahyettiği şey bu sûredir. Avfî, İbn Abbâs'tan nakleder ki; Rasû­lullah (s.a.)a Kur'ân nazil olunca birkaç gün Cebrâîl (a.s.) gelmedi. Rasûlullah (s.a.) bundan müteessir oldu. Müşrikler dediler ki: Rabbı ona darıldı da terketti. Bunun üzerine Allah Teâlâ «Rabbın seni ne terketti, ne de darıldı.» âyetini indirdi.

Burada Allah Teâlâ kuşluk vaktine ve bu esnada beliren aydınlığa kasem ediyor sonra da : «Ve sükûna erdiğinde geceye» buyuruyor. Sa­kinleşip karardığında geceye. Mücâhid, Katâde, Dahhâk, İbn Zeyd ve başkaları böyle derler. Bu ifâde Allah'ın her ikisine de gücünün yetti­ğinin açık delilidir. Tıpkı Allah Teâlâ'nın : «Andolsun bürüyüp örttüğü zaman geceye, açıldığı zaman gündüze.» (Leyi, 1-2) kavli ile «Sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükûn, güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kıl­mıştır. İşte bu; Azîz, Alîm olanın takdiridir.» (En'âm, 96) buyruklarında olduğu gibidir.

«Rabbm seni ne terketti, ne de darıldı.» Seni ne bıraktı, ne de sana kızdı.

«Ahiret elbette senin için dünyadan daha hayırlıdır.» Öbür dünya senin için bu dünyadan daha hayırlıdır. Bunun için Rasûlullah (s.a.), dünyada insanların en zahidi ve dünyayı en çok terkeden kimse idi. Nitekim oun sîretinden bu açıkça anlaşılmaktadır. Yine Allah'ın Rasûlü, dünyanın sonuna kadar dünyada kalıp sonra cennete gitmekle Azîz ve Celîl olan Allah'a gitme arasında muhayyer bırakıldığında; o, Allah katını bu aşağılık dünyaya tercih etmiştir.

İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Yezîd... Abdullah İbn Ab­bâs'tan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) bir hasırın üzerine uzanmıştı da hasır yan tarafında bir iz bırakmıştı. Uyanınca ben onun yanını oğuyor ve diyordum ki : Ey Allah'ın Rasûlü, bizi çağırsaydm da şu hasırın üze­rine bir şey serseydik. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Bana ne dünya­dan? Benimle dünyanın misâli, bir ağacın gölgesine oturan sonra orayı bırakıp gidenin misâlidir sadece. Bu hadîsi Tirmizî ve İbn Mâce, Mes'ûdî kanalıyla rivayet ederler. Tirmizî; hasen, sahîh bir hadîstir, der.

«Şüphesiz Rabbın sana verecek ve sen hoşnûd olacaksın.» Âhiret yurdunda Rabbın, senin ve ümmetinin hoşnûd olacağı kadarını vere­cektir. Kendisi için hazırlanan ikramlara ve kubbeleri içbükey inciler­den, çamuru miskten olan Kevser ırmağının kenarında oturmak da bunlardan birisidir. İleride bu husus anlatılacaktır.

İmâm Ebu Amr el-Evzâî... Abdullah İbn Abbâs'tan nakleder ki; Rasûlullah (s.a.)a kendisinden sonra ümmetinin önüne açılacak hazî­neler gösterildi de, Rasûlullah tek tek gösterilen bu hazînelere sevindi. Bunun üzerine Allah Teâlâ «Şüphesiz Rabbın, sana verecek ve sen hoş­nûd olacaksın.» âyetini indirdi. Allah ona cennette bin kerre bin köşk verdi. Her köşkte lâzım olan eşler ve hizmetçiler bulunur. İbn Cerîr Ta-berî kendi tarikiyle bu hadîsi rivayet eder ki, bu hadîsin Abdullah İbn Abbâs'a isnadı sahihtir. Buna benzer rivayetler ancak tevkifi olarak söylenir.

Süddî, İbn Abbâs'tan nakleder ki; Rasûlullah'ın hoşnûd olduğu şeylerden birisi de Ehl-i Beyt'inden kimsenin cehenneme girmemesidir. İbn Cerîr Taberî ve İbn Ebu Hatim bunu rivayet ederler. Hasan bununla şefaatin kasdedildiğini söyler. Ebu Ca'fer el-Bâkır da böyle demiştir.

Ebu Bekr Ibn Ebu Şeybe dedi ki: Bize Muâviye Ibn Hişâm... Ab­dullah'tan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur : Ben, öyle bir ailenin mensubuyum ki Allah bizim için dünyaya karşılık âhireti tercih etmiş ve «Şüphesiz Rabbm, sana verecek ve sen hoşnûd olacak­sın.» buyurdu.

Sonra Allah Teâlâ, kulu ve Rasûlü Muhammed'e nimetlerini saya­rak buyuruyor ki;[«O, seni öksüz bulup ta barındırmadı mı?» Şöyle M,. Rasûlullah (s.a.) anasının karnında iken babası vefat etmişti. Doğduk­tan sonra vefat ettiği de söylenir. Sonra o altı yaşındayken annesi Vehb kızı Âmine vefat etti. O, sekiz yaşında dedesi Abdülmuttalib'in ölümü­ne kadar dedesinin koruması altındaydı. Bilâhere amcası Ebu Tâlib onu korumuştur. Ebu Tâlib onu destekleyip korumuş, değerini yüceltip saygı göstermiş ve kırk yaşında Allah'ın onu peygamber olarak göndermesin­den sonra kavminin kendisine eziyet etmelerine engel olmuştur. Bu, Ebu Tâlib de putperest kavminin dinindendi ama hepsi, Allah'ın güzel tak­diri ve tedbîri ile olmuştu. Nihayet hicretten az bir müddet önce Ebu Tâlib de vefat etti. Kureyş'in bilgisiz ve beyinsizleri ona saldırınca Allah Teâlâ, onların arasından Evs ve Hazrec kabilesinden müteşekkil olan Ansâr'ın ülkesine hicret etmesini uygun buldu. Nitekim Allah Teâlâ, kanununu en mükemmel şekilde icra. etti. Rasûlullah (s.a.) Ansârın ülkesine gelince, onlar kendisini koruyup destek oldular ve çevresini sararak Önünde Allah rızâsı için muharebe ettiler. Bütün bunlar Al­lah'ın onu koruyup muhafaza etmesinin ve değer vermesinin ifadesiydi.

«Seni şaşırmış bulup ta doğru yola eriştirmedi mi?» Bu âyet, Allah Teâlâ'nın şu kavli gibidir : «İşte böylece Biz, sana da emrimizden bir rûh vahyettik. Sen kitab nedir, îmân nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi hidâyete eriştirdiğimiz bir nûr kıldık. Şüp­hesiz ki sen, dosdoğru bir yolu göstermektesin.» (Şûra, 52). Bazıları da dediler ki: Bundan maksad, Rasûlullah (s.a.)in küçük iken Mekke'nin çevresinde kaybolup sonra geri dönmesidir. Ve yine denildi ki : Hz. Pey­gamber amcasıyla Şâm yolundayken kaybolmuştu. Geceleyin bir deve­ye binmişti. İblis gelip onun yolunu değiştirmişti. Nihayet Cebrâîl gelmiş İblîs'i bir solukla Habeşistan'a sürmüştü de sonra kervan yolunu bul­muştu. Bu iki görüşü de Beğavî rivayet eder.

«Seni fakır bulup ta zenginleştirmedi mi?» Sen muhtaç ve fakîr birisi iken Allah Teâlâ kendinden başkasına seni muhtaç olmaktan kur­tarmadı mı? Allah Teâlâ peygamberine, sabreden fakîr ve şükreden zen­gin makamlarını birlikte ihsan etmiştir. Allah'ın salât ve selâmlan onun üzerine olsun.

Katâde, «O, seni Öksüz bulup ta barındırmadı mı? Seni şaşırmış bulup ta doğru yola eriştirmedi mi? Seni fakîr bulup ta zenginleştirmedi mi?» kavli hakkında şöyle der; Bunlar Allah Azze ve Celle'nin peygamberi göndermesinden önce Rasûlullah'ın bulunduğu mevki'lerdir. İbn Cerîr ve îbn Ebu Hatim bu rivayeti naklederler. Buharı ve Müs­lim'in Sahîh'lerinde Abdürrezzâk kanalıyla nakledilir ki; Rasûlullah (s.a.)  şöyle buyurmuştur :

Zenginlik, mal çokluğu değildir. Asıl zenginlik; ruh zenginliğidir. Müslim'in Sahihinde Abdullah İbn Amr'dan nakledilir ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur : Müslüman olan, yeterince rızık verilen ve Allah'ın kendisine verdiğine kanâat etmesi sağlanan felah bulmuştur.

«O halde sakın yetime kahretme.» Nasıl sen yetîm iken Allah seni korumuşsa, sen de yetime kahretme, onu ezme, azarlama ve küçüm­seme. Aksine ona iyi davran ve merhamet et. Katâde der ki : Yetime şefkatli bir baba gibi ol.

«Ve bir şey isteyeni azarlama.» Yolunu yitirmişken Allah seni nasıl doğru yola eriştirmişse, sen de bilgi isteyen ve doğruyu bulmak isteyeni azarlama. İbn İshâk der ki; «Ve bir şey isteyeni azarlama.» kavli zâlim, mütekebbir, azgın ve Allah'ın zayıf kullarına katı davrananlar gibi ol­ma, demektir. Katâde ise der Tci: Miskini merhamet ve yumuşaklıkla gönder.

«Bununla beraber Rabbının nimetini anlat.» Nasıl sen fakîr iken Allah seni zenginleştirmişse, sen de Allah'ın sana olan nimetini anlat. Nitekim Peygamberden nakledilen duada onun şöyle buyurduğu bildi­rilir : Bizi nimetine şükreden onunla övünen, kabul eden kullarından eyle ve onu bize tamâmla.

İbn Cerîr Taberî der ki: Bana Ya'kûb... Ebu Nadre'den nakletti ki; müslümanlar nimetin anlatılmasını nimete şükür olarak kabul eder­lermiş.

Abdullah İbn Ahmed İbn Hanbel der ki : Bize Mansûr... Nu'mân îbn Beşîr'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) minberin üzerinde şöyle de­miş : Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetinden sözetmek şükürdür, onu ter-ketmekse küfürdür. Topluluk rahmet, ayrılık azâbtır. Bu hadîsin isnadı zayıftır.

Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde Enes İbn Mâlik'ten nakledilir ki; muhacirler şöyle demişlerdi : Ey Allah'ın Rasûlü, Ansâr mükâfatın hep­sini aldı götürdü. Rasûlullah (s.a.) buyurmuş ki : Siz onlara duâ edip övdüğünüz sürece hayır..Ebu Dâvûd der ki: Müslim İbn İbrahim... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş : İnsanlara

teşekkür etmeyen Allah'a şükredemez. Tirmizî,  bu hadîsi Ahmed ibn

Muhammed kanalıyla Rebî' ibn Müslim'den nakleder ve; sahihtir, der.

Ebu Dâvûd der ki : Bize Abdullah İbn Cerrah... Câbir'den nakletti

ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş : Allah kime bir musibet verir de o, bunu anlatırsa şükretmiş olur. Kim de bunu gizlerse inkâr etmiş olur. Ebu Dâvûd bu hadîsin rivayetinde münferid kalmıştır.

Ebu Dâvûd der ki : Bize Müsedded... Câbir İbn Abdullah'tan nak­letti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş : Kime bir şey verilir de o, bunu bulursa ondan vazgeçsin, bulamazsa onu övsün. Kim onu överse teşekkür etmiş olur, kim de gizlerse inkâr etmiş olur. Ebu Dâvûd der ki: Bu hadîsi Yahya İbn Eyyûb... Câbir'den nakletti. Ebu Dâvûd, Şurah-bil'in beğenümediği için isminin verilmediğini söyler. Bu hadîsin riva­yetinde de Ebu Dâvûd münferid kalmıştır.

"Bununla beraber Rabbınm nimetini anlat.» Mücâhid der ki: Rabbının sana vermiş olduğu peygamberliği anlat. Ondan nakledilen bir başka rivayette de; Kur'ân'ı anlat, dediği bildirilir. Leys de... Hasan İbn Ali'den nakleder ki, o; iyi bir şey yaptığın zaman, bunu arkadaş­larına anlat, diye mânâ vermiştir. Muhammed İbn İshâk der ki : Al­lah'ın sana verdiği nimet ve peygamberlik ikramını insanlara anlat, hatırlat ve ona çağır. Muhammed İbn İshâk der ki: Rasûlullah <s.a.), Allah'ın kendisine ihsan ettiği peygamberliği güvendiği kişilere gizli olarak anlatıyordu. Onun üzerine namaz farz kılındı da o, namazını jçıldı[1]



[1] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8498-8503

Free Web Hosting