TEKÂSÜR SÛRESİ2


TEKÂSÜR SÛRESİ

(Mekke'de nazil olmuştur.)

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

1 — Çokluk ile böbürlenmeniz, sizi öylesine oyaladı ki;

2  — Mezarlıkları bile ziyaret ettiniz,

3 — Hayır, ilerde bileceksiniz.

4  — Hayır, ilerde bileceksiniz.

5 — Hayır, eğer kesin bir bilgi ile bilseydiniz,

6  — Andolsun ki; cehennemi muhakkak göreceksiniz.

7 — Andolsun ki, yine onu gözünüzle kesin olarak gö­receksiniz.

8 — Sonra o gün, andolsun ki nimetlerden sorulacak­sınız.

 

Allah Teâlâ buyuruyor ki: Dünya ve dünya nimetlerinin sevgisi, si­zi âhireti aramak ve gözetmekten alıkoydu. Ve bu hal uzun süre devam etti. Nihayet ölüm gelip çattı ve siz kabirlere gittiniz de kabir halkın­dan oldunuz. İbn Ebu Hatim der ki: Bize babam... Zeyd îbn Eslem'den nakletti ki; babası Rasûlullah (s.a.)ın şöyle dediğini bildirmiş: Çokluk ile böbürlenmeniz sizi itâattan öylesine oyaladı ki, nihayet mezarlıkları ziyaret ettiniz. Tâ ki size ölüm gelip çattı. Hasan el-Basrî ise der ki: Mal ve evlâdın çokluğu ile böbürlenmeniz, sizi öylesine oyaladı ki.

Buhârî, Sahîh'inde bildirir ki Ebu'l-Velîd Übeyy İbn Kâ'b'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Biz «Çokluk ile böbürlenmeniz sizi öylesine oya­ladı ki» kavlinin Kur'ân'dan olduğunu kabul ediyorduk, nihayet bu âyet indi. «Çokluk ile böbürlenmeniz sizi öylesine oyaladı ki.» Âyetin mânâsı; âdemoğlunun altından bir vâdîsi olsaydı, demektir.

îmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Muhammed İbn Ca'fer... Mut-tarif İbn Abdullah'tan nakletti ki; babası şöyle demiş: Rasûlullah (s.a.) in yanına vardığımda o; «Çokluk ile böbürlenmeniz sizi öylesine oyaladı ki» buyuruyordu. Sonra şöyle dedi: Âdemoğlu; malım, malım, der. Halj buki senin yeyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka verip geçti­ğinden başka malın var mı ki? Müslim, Tirmizî ve Neseî bu hadîsi Şu'-be kanalıyla naklederler. Müslim, Sahîh'inde der ki: Bize Süveyd İbn Saîd... Ebu Hüreyre'den nakleder ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş:

Kul, malım, malım, der. Halbuki onun malı yalnızca üç şeydir: Ye­yip tüketmiş olduğu veya giyip eskitmiş olduğu veya sadaka verip âhi­reti için biriktirmiş olduğu. Bundan başkası gidicidir. Ve onu insanlara terkedecektir. Müslim bu hadîsin rivayetinde münferid kalmıştır.

Buhârî der ki: Bize Humeydî... Abdullah îbn Ebu Bekr İbn Mu­hammed İbn Amr İbn Hazm'dan nakletti ki; Enes İbn Mâlik'in, Ra­sûlullah şöyle buyurdu, dediğini işitmiş:

Ölüyü üç şey izler: İkisi geri döner, birisi onunla beraber kalır. Aile­si, malı ve ameli onun peşinden gider. Ailesi ve malı geri döner, ameli ise onunla birlikte kalır. Müslim, Tirmizî ve Neseî bu şekilde bu hadîsi Süfyân îbn Uyeyne'den rivayet etmişlerdir.

İmânı Ahmed îbn Hanbel der ki: Bize Yahya, Enes tbn Mâlik'ten nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş:

Ademoğlu yıpranıp tükenir. İki şey de onunla birlikte yaşlanır: Mal hırsı, yaşama hırsı. Bu hadîsi Buhârî ve Müslim sahîh'lerinde tahrîc et-m işlerdir.

tbn Asâkir, Ahnef İbn Kays'ın hal tercümesinde nakleder ki, Ahnef îbn Kays bir adamın elinde bir dirhemi görmüş ve; bu dirhem kimin? demiş. Adam; benim, deyince eğer onu bir mükâfat karşılığı infâk eder veya şükür peşinde koşarak harcarsan ancak o zaman senindir. Sonra Ahnef İbn Kays örnek getirerek şâirin şu beytini okumuş:

«Tutarsan sen onun malı olursun;

Harcarsan o senin malın olur.»

îbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Saîd el-Eşecc... İbn Büreyde'den nakletti ki; o: «Çokluk ile böbürlenmeniz sizi öylesine oyaladı ki» âye­ti, Ansâr'dan Harise ve Haris oğulları kabilesi hakkında nazil olmuş­tur. Bu iki kabile birbirine karşı çoklukla övünmüşler ve biri diğerine; falan, falan oğlu falan ve falan gibisi sizde var mı? demiş. Diğeri de aynı şekilde diyerek yaşayanlarla övünmüşler. Sonra birbirlerine de­mişler ki: Haydin kabristana gidelim. Her iki grup diğerine sizde falan­ca gibisi var mı? diyerek kabri gösteriyor ve falanca gibisi var mı? di­ye ekliyordu. Diğerleri de böyle yapınca Allah Teâlâ: ((Çokluk ile böbür­lenmeniz sizi öylesine oyaladı ki; nihayet mezarlıkları ziyaret ettiniz.» âyetini indirdi. Yani sizin gördüğünüzde, ibret ve uğraşacağınız pekçok şey vardır.

Katâde, «Çokluk ile böbürlenmeniz, sizi öylesine oyaladı ki; niha­yet mezarlıkları ziyaret ettiniz.» kavli hakkında şöyle der: Onlar; biz falanca oğullarından daha fazlayız, biz falanca oğullarından daha iyi hazırlıklıyız, diyorlardı. Halbuki her gün sona doğru gidiyorlardı. Ni­hayet Allah onların hepsini kabre götürünceye kadar bu şekilde devam edip gittiler.

Sahîh olan «Nihayet mezarlıkları ziyaret ettiniz.» kavli ile mezar­lara varıp gömüldünüz ifâdesinin kasdedilmiş olmasıdır. Sâhîh bir ha­dîste Rasûlullah'ın bir bedeviye hasta ziyaretine gittiği ve; önemi yok inşaallah temizliktir, dediği bildirilir. Bedevî temizlik mi? deyince, Rar sûlullah (s.a.) buyurmuş ki: Evet, coşan bir humma, büyük bir yaşlı­ya musallat oluyor ve ona kabirleri ziyaret ettiriyor. Bunun üzerine Be­devî; öyleyse peki, demiş.

îbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Zür'a, Zirr îbn Hubeyş'ten nakletti ki; Hz. Ali şöyle demiş: Biz, kabir azabından sürekli kuşkulanıyor­duk. Nihayet Allah Teâlâ: «Çokluk ile böbürlenmeniz sizi öylesine oya­ladı ki; nihayet mezarlıkları ziyaret ettiniz.» âyetini indirdi. Bu hadîsi Tirmizî, Ebu Küreyb kanalıyla nakleder ve garîbtir, der.

İbn Ebu Hatim dedi ki: Bize babam... Meymûn İbn Mihrân'dan nakletti ki; o, şöyle demiş: Ben, Ömer îbn Abdülazîz'in yanında oturu­yordum. O «Çokluk ile böbürlenmeniz, sizi öylesine oyaladı ki; niha­yet mezarlıkları ziyaret ettiniz.» âyetini okuyarak biraz durdu ve şöyle dedi: Ey Meymûn; ben kabirleri ancak ziyaret için görürüm, halbuki ziyaret eden için evine dönmekten başka bir yol yoktur. îbn Ebu Hatim der ki: Cennet veya cehennemdeki evine dönmeyi kasdetmiştir. Yine rivayet edilir ki; bir bedevi: «Nihayet mezarlıkları ziyaret ettiniz.» âye­tini okuyan bir kişiyi duymuş ve şöyle demiş: Kâ'benin Rabbma andol-sun ki; bugün gönderilir. Yani ziyaretçi buradaki yerinden başka bir yere götürülür.

«Hayır, ileride bileceksiniz. Yine hayır, ileride bileceksiniz.» Hasan el-Basrî der ki: Bu, tehdîd üstüne tehdîddir. Dahhâk ise birincide kâ­firlerin, ikincide mü'minlerin kasdedildiğini söyler.

«Hayır, eğer kesin bir bilgi ile bilseydiniz.» Eğer kesin bir bilgi ile bilseydiniz, çokluğunuz sizi âhiret yurdunu aramaktan alıkoyup oya-lamazdı. Nihayet kabirleri bile ziyaret ettiniz.

«Andolsun ki; cehennemi muhakkak göreceksiniz. Andolsun ki; yi­ne onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.» Bu, daha önce geçen teh­didin tefsiridir: «Hayır ileride bileceksiniz. Yine hayır, ileride bilecek­siniz.» âyetindeki tehdidin açıklamasıdır. Allah Teâlâ onlan bu durum­la tehdîd ediyor ki bu, karardığında her mukarreb meleğin ve her pey­gamberin dehşet ve ürpertiden dolayı dizleri üstü yığılıp kalacağı bir ateşi görmedir. Nitekim bu konuda rivayet edilen haberler böyle de­mektedir.

«Sonra o gün, andolsun ki nimetlerden sorulacaksınız.» Sonra o gün, andolsun ki Allah'ın size lütfettiği, sağlık ,huzûr, rızık ve diğer şeylerdeki nimetlere şükür ve ibâdetle mi mukabele ettiğinizi, yoksa küfürde mi bulunduğunuz size sorulacaktır..

îbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Zür'a... İbn Abbâs'tan nakletti ki; o, Ömer îbn Hattâb'ın şöyle dediğini işitmiş: Öğle vakti Rasûlullah (s.a.) çıktı ve Ebubekir'i mescidde buldu. Ona; bu saat neden dışarı çıktın? dedi. O da: Ey Allah'ın Rasûlü, seni çıkaran şey beni de çıkar­dı, dedi. İbn Abbâs der ki: Hattâb oğlu Ömer gelince Rasûlullah (s.a.) ona da; ey Ömer, seni çıkaran şey nedir? diye sordu. Hz. Ömer; sizin ikinizi çıkaran şey beni de çıkardı, dedi. İbn Abbâs der ki: Hz. Ömer oturdu. Rasûlullah (s.a.) da o ikisine doğru dönüp konuşmaya baş­ladı: Şu hurmaya çıkıp yiyecek, içecek ve gölge bulmak için gücünüz var mı? Onlar; evet, dediler. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Ebu'1-Hey-sem el-Ansârî'nin evine gidelim, İbn Abbâs der ki: Rasûlullah (s.a.) önümüzde yürüdü. Selâm verip üç kerre izin istedi. Ümm'ül-Heysem ka­pının gerisinde söyleneni dinliyordu ve Rasûlullah (s.a.) in bir daha se­lâm vermesini istiyordu. Rasûlullah dönmek isteyince Ümm'ül-Heysem arkalarından koşup dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü; Allah'a andolsun ki, ben senin selâmını duydum, ancak daha fazla selâm vermeni istedim. Rasûlullah (s.a.) ona hayır diledi. Ve Ebu'l-Heysem nerededir? Onu görmüyorum, dedi. Kadın dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü o, yakında tatlı su aramak üzere gitti girin inşaallah hemen geliverir. Ağacın altına bir sergi yaydı. Ebu'l-Heysem çıkıp geldi, sevinçten gözleri aydınlandı. Hurma ağacına çıktı ve onlara olmuş hurma silkeledi. Rasûlullah (s.a.); yeter ey Ebu'l-Heysem, dedi. O; ey Allah'ın Rasûlü yaş ve kuru, alt ta­rafı kurumaya başlamış olandan yersiniz. Sonra onlara su getirip içir­di. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: İşte sizin sorulacağı­nız nimetlerden birisi de budur, Bu hadîs, bu vecihle garîbtir.

İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Hüseyn İbn Ali... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; Ebubekir ve Ömer'in oturdukları sırada Rasûlullah (s.a.) gelip; burada ne oturursunuz? dedi. Onlar; seni hak ile gönderen Al­lah'a yemîn ederiz ki evimizden bizi açlıktan başka bir şey çıkarmadı, dediler. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Beni hak üzere gönderen Allah'a yemîn ederim ki beni de ondan başka bir şey evimden çıkarmadı. Kal­kıp gittiler ve nihayet Ansâr'dan bir kadının evine geldiler. Kadın on­ları karşıladı. Rasûlullah (s.a.) kadına; falanca nerede? dedi. Kadın bizim için tatlı su getirmeye gitti, dedi. Arkadaşları kırbasını taşıya­rak evine geldiğinde; merhaba, dedi. Bugün beni ziyarete gelenden da­ha üstünü başka bir kulu ziyarete gitmedi, dedi. Adam kırbasını hur­ma dalının köküne astı ve çıkıp onlara bir dal hurma indirdi. Rasûlul­lah (s.a.); toplasan daha iyi olmaz mıydı? deyince o; siz kendi gözünüz­le seçesiniz, istedim, dedi. Sonra bıçağı aldı. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Sakın sütlüyü kesmek O gün kendilerine bir hayvan kesti de onu ye­diler. Bunun üzerine Rasûlullah (s..a.) buyurdu ki: Kıyamet günü bun­dan elbette sorguya çekileceksiniz. Evinizden aç olarak çıkmıştınız, oraya bunca rızıklar elde etmiş olarak döneceksiniz. İşte bu, sorulacak nimetlerdendir. Bu hadîsi Müslim, Yezîd İbn Keysân kanalıyla rivayet eder. Ebu Ya'lâ ve İbn Mâce de bu hadîsi Muharibi kanalıyla... Ebu-bekir'den nakleder. Diğer dört sünen sahipleri de bu hadîsi Abdülmelik îbn Umeyr kanalıyla Ebu Hüreyre'den bu ifâdeye benzer ve aynı olayı belirtir şekilde naklederler. İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Sü­reye, Peygamberin kölesi Ebu Asîb'den nakletti ki; o, şöyle demiş: Bir gece Rasûlullah (s.a.) dışarı çıktı ve bana uğradı. Beni çağırdı ben de onunla beraber çıktım. Sonra Ebubekir'e uğradı onu çağırdı o da beraber çıktı. Sonra Ömer'e uğradı, onu çağırdı o da beraber çıktı. Yürüyüp Ansâr'dan birinin duvarının yanma geldik. Duvarın sahibine; bizi do­yur, dedi. Adam bir hurma dalı getirip önüne koydu. Rasûlullah (s.a.) ve ashabı ondan yediler. Sonra soğuk bir su istedi, içti ve: Kıyamet gü­nü muhakkak bundan sorulursunuz, dedi. Hz. Ömer hurma dalını alıp yere vurdu. Hurmalar Rasûlullah'm önüne dağıldı. Sonra dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, kıyamet günü bundan da mesul müyüz? O; evet, dedi. Ancak üç şey bunun dışındadır: Kişinin avret mahallini örttüğü bir hırka, açlığını giderdiği bir kırıntı, sıcaktan ve soğuktan içine girdiği bir kovuk. Bu hadîsin rivayetinde Ahmed İbn Hanbel münferid kal­mıştır.

İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki Bize Abdüssamed... Ammâr'dan nakletti ki; o, Câbir İbn Abdullah'ın şöyle dediğini işittim, demiştir: Rasûlullah (s.a.), Ebubekir ve Ömer yaş hurma yediler ve su içtiler de Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: İşte bu, sorguya çekileceğiniz nimetler­dendir. Neseî bu rivayeti Hammâd İbn Seleme kanalıyla nakleder.

İmâm Ahmed îbn Hanbel der ki: Bize Ahmed... Mahmûd İbn Re-bî'in şöyle dediğini nakletti: «Çokluk ile böbürlenmeniz, sizi öylesine oyaladı ki.» âyeti nazil olunca, Rasûlullah (s.a.): «Sonra o gün, andol-sun ki nimetlerden sorulacaksınız.» âyetine kadar okudu. Oradakiler dediler ki: Ey Allah'ın Rasûlü; hangi nimetlerden sorguya çekileceğiz? Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: İki siyahtan, su ve hurma. Kılıçlarınız boynunuza asılıdır, düşman hazırdır. Biz hangi nimetten sorguya çe­kileceğiz. Evet ama bu ilerde olacaktır.

Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Ebu Amir... Muâz İbn Abdullah İbn Ubeyd'ten nakletti ki; babası amcasının şöyle dediğini bildirmiş: Biz bir mecliste oturuyorduk. Rasûlullah (s.a.) başında yaş izi bulunarak ya­nımıza çıkageldi. Dedik ki: Ey Allah'ın Rasûlü, seni rahat görüyoruz. O; evet, dedi. Sonra halk zenginlik bahsine daldı da Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Allah'tan korkan için zenginliğin hiç bir zararı yoktur. Ama Allah'tan korkan için sıhhat zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül rahatlığı da nimetlerdendir. İbn Mâce bu hadîsi Ebu Bekr İbn Ebu Şey-be kanalıyla... Abdullah İbn Süleyman'dan nakleder.

Tirmizî der ki: Bize Abd İbn Humeyd... Dahhâk İbn Abdurrahmân'-dan nakletti ki; o, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini işittim, demiştir: Ra­sûlullah (s.a.) buyurdu ki: Kıyamet gününde kulun sorguya çekileceği ilk nimet; ona biz sana sağlıklı bir beden vermedik mi? Ve; soğuk su içirmedik mi? denmesi olacaktır. Bu hadîsin rivayetinde Tirmiiî mün­ferid kalmıştır. îbn Hibbân Sahîh'inde bu hadîsi Velîd İbn Müslim ka­nalıyla nakleder.

İbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Zür'a... Abdullah İbn Zübeyr'den nakletti ki; Zübeyr şöyle demiş: «Sonra o gün, andolsun ki nimetlerden sorulacaksınız.» âyeti nazil olunca; ey Allah'ın Rasûlü, hangi nimet­ten sorulacağız sadece hurma ve sudan müteşekkil iki siyah nimet var? Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki; bu, ilerde elbette olacaktır. Tirmizî ve İbn Mâce bu hadîsi Süfyân İbn Uyeyne kanalıyla rivayet ederler. Ah-med İbn Hanbel de ondan rivayet eder. Tirmizî; hasen bir hadistir, der.

îbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Abdullah ez-Zahrânî... İkrime'den nakletti ki; «Sonra o gün, andolsun ki nimetlerden sorulacaksınız.» âye­ti nazil olunca, sahabeler dediler ki: Ey Allah'ın Rasûlü; biz hangi ni­mete sahibiz ki? Karnımızın yarısını yalnızca arpa ekmeği ile doyuru­yoruz. Bunun üzerine Allah Teâlâ peygamberine vahyetti ki: Onlara şöyle de: Ayakkabı giymiyor musunuz ve soğuk su içmiyor musunuz? İşte bu, nimettir.

İbn Ebu Hatim der ki: Ebu Zür'a, bize Abdullah İbn Mes'ûd'dan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.): «Sonra o gün, andolsun ki nimetlerden sorulacaksınız.» âyeti hakkında şöyle demiş: Huzur, emniyet ve sıh­hattir. Zeyd İbn Eşlem de Rasûlullah'tan nakletti ki; bu âyet konusun­da şöyle demiştir: Nimet; karınların doyması, içeceklerin serinliği, mes­kenlerin gölgesi, yaratılışın dengeli olması ve uykunun zevkidir. İbn Ebu Hatim yukarıda sûrenin başında geçen isnâdıyla bu hadîsi rivayet eder.

Saîd İbn Cübeyr; bir içimlik bal bile bu nimettendir, der. Mücâhid dünya zevklerinden her birinden sorulacaksınız, derken Hasan el-Bas-rî; sabah ve akşam nimetlerinden, der. Ebu Kılâbe de temiz ekmekle bal ve yağ yemek nimettendir, der. Mücâhid'in sözü, bu sözlerin en kapsamlısıdır.

Ali îbn Ebu Talha, Abdullah İbn Abbâs'tan nakleder ki: «Sonra o gün, andolsun ki nimetlerden sorulacaksınız.» kavli hakkında şöyle de­miştir: Vücûd sağlığı, göz ve kulağın sıhhati nimettir. Allah Teâlâ kul­larından onu nereye kullandıklarını soracaktır. Halbuki Allah, onu ne­reye kullandıklarım kullarından daha iyi bilendir. İşte bu, Allah Teâlâ'-nın: «Muhakkak ki kulak, göz ve kalb bütün bunlar ondan sorumlu­durlar.» (İsrâ, 36) kavlidir. Buhârî'nin Sahîh'lnde, Tirmizî, Neseî ve İbn Mâce'nin Sünen'lerinde Abdullah ibn Saîd kanalıyla... İbn Abbâs'­tan nakledilir ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

İki nimet vardır ki onlarda insanların birçoğu aldanmıştır: Sağlık _ve boşluk, Yani bu iki nimetin şükrünü ödemede eksik davranırlar ve görevlerini yerine getirmezler. Kişi, üzerine düşen görevi hakkıyla ye­rine getirmezse aldanmıştır.

Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr der ki; Bize Kasım İbn Muhammed... İbn Abbâs'tan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kul, kıyamet günü tencerenin üzerinde bulunandan, duvarın gölgesinden ve ekmek­ten hesaba çekilir veya sorguya çekilir. Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr bu hadîsi yalnız bu isnâdla biliyoruz, der.

İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Behz ve Affân... Ebu Hürey-re'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: Allah Azze ve Celle'—Affân: Kıyamet günü diye ilâve eder— der ki: Ey âdemoğlu; Ben seni at ve deve üzerinde taşıdım, kadınlarla evlendirdim ve seni kurulup oturur ve başa geçer yaptım bunun şükrü nerede? Bu şekilde­ki rivayette Ahmed İbn Hanbel münferid kalmıştır.[1]



[1] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8582-8588

Free Web Hosting