MÂÜN SÛRESİ2


MÂÜN SÛRESİ

(Mekke'de nazil olmuştur.)

 

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

1  — Dini yalanlayanı gördün mü?

2 — İşte O'dur yetimi şiddetle iten,

3 — Yoksulu doyurmaya teşvik etmeyen,

4  — Vay o namaz kılanların haline,

5 — Ki onlar, kıldıkları namazdan gafildirler.

6  — Ki onlar, gösteriş yaparlar,

7 — Ve zekâtı da men'ederler.

 

Allah Teâlâ buyuruyor ..ki: Ya Muhammed «Dini yalanlayanları gördün mü?» Bu, öldükten sonra dirilme, ceza ve sevâb günüdür.

«İşte odur yetimi şiddetle iten.» Yetime baskı yapıp hakkını yiyen, onu doyurmayıp iyi davranmayan işte odur.

«Yoksulu doyurmaya teşvik etmeyen.» Allah Teâlâ'nın bir başka âyette buyurduğu gibi: «Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmezsiniz. Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz.» (Fecr, 17-18) Bu­rada maksad, yiyecek ve içeceği bulunmayan muhtaç ve fakir kimsedir.

«Vay o namaz kılanların hâline, ki onlar, kıldıkları namazdan ga­fildirler.» İbn Abbâs ve başkaları; bunların açıkça görülen yerde namaz kılıp gizli yerde namaz kılmayan münafıklar olduğunu söylerler. Bunun için Allah Teâlâ «Vay o namaz kılanların hâline.» buyuruyor. Yani na­maz ehli olup ta namaza duran ve —îbn Abbâs'ın dediği gibi— namaz­dan ya bütün fiilleriyle gafil olan veya —Mesrûk ve Ebu Duhâ'nm de­diği gibi— şer'an takdir edilen vakitte kılmayarak vaktini geçiren ga­fillere. Atâ İbn Dînâr der ki: Hamdolsun o Allah'a ki «Onlar, kıldıkları namazdan gafildirler.» buyuruyor da, namazlarında gafildirler, unutur­lar, buyurmuyor. Veya namazı ilk vaktinde kılmayıp sürekli ya da ço­ğunlukla son vaktinde edâ edenler, demektir. Veya namazın erkân ve şartlarını emrolundukları şekilde yerine getirmeyenler, anlamınadır. Ve­ya namazın anlamını düşünmeyip onda huşu' ile hareket etmeyenler, demektir. İfâde bütün bunlara şâmildir. Bu niteliklerden herhangi bi­rinden bir mikdâr bulunan kişi bu âyetten bir parça nasibini alır. Hep­siyle muttasıf olan kişi, hepsinden nasibini alır ve fiilî olarak onun için münafıklık vasfı tamamlanır. Nitekim Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerin-de sabittir ki; RasûluUah (s.a.) şöyle buyurmuştur: İşte münâfıkm na­mazı, îşte münâfıkın namazı. İşte münâfıkm namazı; oturur güneşi gö­zetler. Güneş şeytânın İki boynuzu araşma girince kalkıp dört rek'ât namaz kılar ve namazında Allah'ı pek az zikreder. Bu, ikindi namazının son vaktidir. Nitekim namazın son vaktinin niteliği yukarıda geçtiği gi­bidir ve bu vakte «kerahet vakti» denir. Sonra o kerahet vaktinde kal­kar, karganın gagalaması gibi namazı gagalar. Mutmain olup huşu' du­yarak namaz kılmaz. Bu sebeple Allah'ın Rasûlü; Allah'ı pek az zikre­der, buyuruyor. Belki de bunu halka gösteriş için namaza durmak an­lamına almıştır. Yoksa Allah rızâsını gözetmeme, anlamına kullanma­mıştır. O zaman bu kişi bütünüyle namaz kılmamış olur. Çünkü Nisa sû­resinde şöyle buyurulmaktadır: «Doğrusu münafıklar; Allah'a oyun et­mek isterler. Oysa O, onların oyunlarını başlarına geçirir. Onlar, namaza tenbel tenbel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anar­lar.» (Nisa, 142) Burada ise; «Ki onlar, gösteriş yaparlar.» buyuruyor.

Taberânî der ki: Bize Yahya İbn Abdullah... İbn Abbâs'tan nakletti ki; RasûluUah (s.a.) şöyle buyurmuştur: fiehennemde bir vâdî vardır. Cehennem günde dört yüz kere bu vadiden Allah'a sığınır. Bu vâdî, İtâ-hammed ümmetinden Allah'ın kitabını taşıyıp Allah'tan başkası için sadaka veren, Allah'ın evini haccedip Allah yolundan dışarı çıkan mu-râîler için hazırlanmıştır, diye geçiyor.                      

İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Ebu Nuaym... Amr İbn Mürre'den nakletti ki; o, şöyle demiş: Biz Ebu Ubeyde'nin yanında oturuyor­duk, riyadan sözedildi. Ebu Zeyd denilen bir adam dedi ki: Abdullah îbn Amr'dan işittim ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kim, ameli ile insanlara gösteriş yapmak isterse; Allah Teâlâ onu yaratıklarından kulak sahibi olanlara duyurur ve onu küçültür, horlar. îmâm Ahmed ayrıca bu hadîsi Ğunder ve Yahya kanalıyla... Abdullah İbn Amr'dan nakleder.

Allah Teâlâ'nın «Ki onlar, gösteriş yaparlar.» kavli ile ilgili olarak; kim Allah için bir amel işleyip te insanlar bundan haberdâr olurlar ve bu onun hoşuna giderse, bu riya olmaz. Bunun delili Hafız Ebu Ya'lâ el-Mavsılî'nin Müsned'inde Hârûn İbn Ma'rûf kanalıyla... Ebu Hürey-re'den naklettiği şu hadîstir: Ben namaz kılarken bir adam yanıma gel­di. Namaz kılarken onun yanıma gelmesi hoşuma gitti. Durumu Rasû­lullah (s.a.)a açınca, buyurdu ki: Senin için iki ecir yazılmıştır. Birisi gizlice namaz kılma ecri, diğeri de açıktan namaz kılma ecri. Ebu Ali Harun İbn Ma'rûf der ki: Bana ulaştığına göre Abdullah İbn Mübarek şöyle demiş: Evet, bu hadîs mürâîler içindir. Bu hadîs bu veçhiyle garîb-tir. Râvîler arasında yer alan Saîd îbn Beşîr, mutavassıt bir râvîdir ve onun A'meş'ten rivayeti «azîz» bir rivayettir. Ondan, başkaları da hadîs rivayet etmiştir.

Yine Ebu Ya'lâ der ki: Bize Muhammed îbn Mûsâ... Ebu Hüreyre'-den nakletti ki, adamın biri; ey Allah'ın Rasûlü, kişi gizlice amel işler de ona başka bir kimse muttali' olunca bu, adamın hoşuna giderse, de­di. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: Onun iki ecri vardır. Biri açıktan ibâ­det ecri, diğeri de gizlice yaptığı ibâdet ecri. Bu hadîsi Tirmizî de Mu-. hammed İbn Müsennâ' kanalıyla, İbn Mâce ise Bündâr kanalıyla Ebu Dâvûd et-Tayâlisî'den nakleder. Sonra Tirmizî, bu hadîs garîbtir, der. A'meş ve başkaları da bu hadîsi Habîb kanalıyla peygamberden mürsel olarak naklederler.

Ebu Ca'fer îbn Cerîr Taberî der ki: Bize Ebu Küreyb... Ebu Berze el-Eslemi'den nakletti ki; bu âyet nazil olduğunda Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Allariü Ekber. Bu, sizden her biriniz için dünya kadar nimet verilmesinden daha hayırlıdır. Namazı unutmak, namazın hayrını istememek, namazı terkedince Rabbından korkmamaktır. Bu hadîsi nakledenler arasında bulunan Câbir el-Ca'fî zayıf bir râvîdir. Şeyhi mübhem bir kişidir, ismi zikredilmemiştir. Allah en iyisini bilendir.

îbn Cerîr Taberî der ki: Bize Zekeriyyâ İbn Eban... Sa'd İbn Ebu Vakkâs'tan nakletti ki; o, şöyle demiş: Ben, Allah'ın Rasûlüne «Ki on­lar, kıldıkları namazdan gafildirler.» âyetini sorduğumda, buyurdu ki: Bunlar namazı vaktinden sonra kılanlardır. Namazın vaktinden sonraya bırakılması bütünüyle terketme anlamına gelebileceği gibi, şer'î plan vaktinden sonra kılmak veya unutarak ilk vakitte kılmayıp vakit ge­çinceye kadar te'hîr etmek anlamlarına da gelebilir. Hafız Ebu Ya'lâ da bu hadîsi... İkririıe İbn İbrahim'den nakleder. Sonra onu Ebu Rebî'... Mus'ab kanalıyla mevkuf olarak nakleder ki bu isnâd, sahîh isnâddır. Beyhakî bu hadîsin Peygambere ref ini zayıf saymış, mevkuf oluşunu sahîh kabul etmiştir. Hâkim de bu kanâattadır.

«Ve zekâtı men'ederler.» Yani onlar Rablanna ibâdette iyi davran­madıkları gibi Allah'ın kullarına da iyi davranmazlar. Hattâ emaneten de olsa, kendisinden yararlanılan ve yardım istenilen şeyleri yerine ge­tirmezler. Aynî olarak kendisinde kalan sonra geri iade edilecek olan emânet şeyleri bile güzellikle vermezler. Öyleyse bunlar zekâtı vermez­ler, muhtelif ibâdetleri yapmazlar. Nitekim İbn Ebu Necîh Mücâhid'den nakleder ki; Hz. Ali kelimesinin zekât anlamına geldiğini söylemiştir. Süddî de Ebu Salih kanalıyla Hz. Ali'den bu rivayeti nakle­der. Abdullah İbn Ömer'den de böylece rivayet edilmiştir. Muhammed îbn el-Hanefiyye, Saîd İbn Cübeyr, İkrime, Mücâhid, Atâ, Atıyye el-Av-fî, Zührî, Hasan, Katâde ve Dahhâk İbn Zeyd de böyle der.

Hasan el-Basrî der ki: O, namaz kılarsa; gösteriş yapar, namazı ge­çirirse; bundan rahatsız olmaz, malının zekâtını vermez. Bir başka ifâ­dede de; malının sadakasını vermez, buyurulur.

Zeyd İbn Eşlem der ki: Bunlar münafıklardır. Açıktan olduğu için namaz kılarlar da, gizli olduğu için zekât vermezler.

A'meş ve Şu'be, Hakem kanalıyla Yahya İbn Cezzâr'dan naklettiler ki; Ebu Übeyde; Abdullah İbn Mes'ûd'a kelimesini sordu­ğunda şöyle demiş: Bu, insanların kendi aralarında birbirlerinden emâ­net aldıkları balta ve kazan gibi şeylerdir. Mes'ûdî... Ebu Ubeyde'den nakleder ki; Abdullah İbn Mes'ûd'a kelimesi sorulduğunda, bu; insanların kendi aralarında birbirlerinden alıp verdikleri; balta, ka­zan, kova ve benzeri şeylerdir, demiştir.

İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Muhammed İbn Ubeyd el-Muhâribî... Ebu Abîdeyn'den ve' Sa'd îbn İyâz, Abdullah'tan nakleder ki; o, şöyle demiş: Biz peygamberin ashabı, kendi aramızda kelimesi­nin; kendisinden müstağni olunmayan kova, balta ve kazan gibi şeyler olduğunu söylerdik. Hallâd İbn Eşlem... Ebu İshâk'tan nakleder ki; o, şöyle demiştir: Ben, Kâ'b îbn İyâz'm peygamberin ashabından naklen böyle dediğini işittim. A'meş, İbrâhîm kanalıyla... Abdullah'tan nakle­der ki; ona sorulduğunda, insanların birbirlerinden emâ­net aldıkları kova, balta ve benzeri şeylerdir, demiş.

îbn Cerîr Taberî der ki: Bize Amr İbn Ali... Abdullah'tan nakleder ki; o, şöyle demiş: Biz peygamberle beraber idik ve kendi aramızda kelimesinin kova ve benzeri şeyleri vermemek olduğunu söylerdik. Bunu Ebu Dâvûd ve Neseî de Kuteybe kanalıyla Ebu Avâne'den aynı isnâdla nakleder. Neseî'nin Abdullah'tan naklettiği lafız şöyledir: Her ma'rûf sadakadır. Biz, peygamberin devrinde iken ke­limesini, kova ve kazan gibi şeylerin emânet alınması anlamına kabul ederdik. İbn Ebu Hatim der ki: Bize babam... Abdullah'tan nakletti ki: kelimesi; kazan, terazi ve kova gibi emânet alman şeyler anlamınadır.

İbn Ebu Necîh, Mücâhid kanalıyla İbn Abbâs'tan nakleder ki: «Ve zekâtı da men'ederler.» kavlindeki (zekât diye tercüme ettiğimiz) kelimesi, ev eşyâsıdır. Mücâhid, İbrâhîm en-Nehaî, Saîd İbn Cübeyr, Ebu Mâlik ve başkası bunun emânet kap-kacak anlamına geldiğini söylemişlerdir. Veys İbn Ebu Süleym, Mücâhid kanalıyla îbn Abbâs'tan nakleder ki; o, «Ve zekâtı da men'ederler.» âyeti hakkında; bunun bahsettiği kişiler henüz gelmemiştir, demiştir. Avfî, İbn Abbâs'­tan nakleder ki; o, «Ve zekâtı da men'ederler.)) kavli hakkında şöyle de­miştir: Bu kelimede insanlar ihtilâf ettiler. Kimisi; zekâtı men'ederler, diye mânâ verirken, kimileri de; itaati men'ederler, anlamını vermişler­dir. Bunu İbn Cerîr Taberî rivayet eder. Sonra Ya'kûb İbn İbrâhîm ka­nalıyla... Hz. Ali'den nakledilir ki; kelimesi, insanlara bal­ta, kazan ve kova gibi şeyleri vermektir. İkrime der ki: en üst sınırı malın zekâtı, en alt sınırı da kalbur, elek, kova ve iğne gibi şeyler anlamınadır. Bunu İbn Ebu Hatim de rivayet eder. İkrime'nin söylediği bu söz güzeldir, çünkü bütün sözleri içerir ve hepsi de bir tek şeyde toplanır ki bu; bir mal veya yarar sağlayacak şeyde yardımlaş­mayı terketmektir. Bu sebeple Muhammed İbn Kâ'b el-Kurazî: «Ve ze­kâtı da men'ederler.» kavline; ma'rufu men'ederler, anlamını vermiştir. Ve bu sebeple hadîste; her ma'rûf sadakadır, diye vârid olmuştur. İbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Saîd el-Eşecc... Zührî'den nakletti ki, bu âyetteki kelimesi; Kureyş dilinde mal, demektir. İbn Ebu Hatim burada isnadı ve metni garîb ve acâyib bir hadîs rivayet eder ve der ki: Bize babam ve,Ebu Zür'a... Kurrâ en-Nimyerî'den nakletti ki, onlar Rasûlullah (s.a.)a elçi olarak gelmişler ve; ey Allah'ın Rasûlü, bize ne ahdedersin? demişler. Rasûlullah (s.a.) buyurmuş ki: Zekâtı engel­lemeyin. Onlar; ey Allah'ın Rasûlü da ne demektir? demiş­ler. Rasûlullah (s.a.) buyurmuş ki: Taş, demir ve su. Onlar; demir de ne? deyince, kazanlarınız bakırdandır. Baltalar demirdir, buyurmuş. Onlar; taş nedir? deyince Rasûlullah (s.a.); kazanlarınız taştandır, bu­yurmuş. Bu hadîs gerçekten garîbtir, Peygambere ulaştırılması münker-dir, isnadında bilinmeyen kişiler vardır. Allah en iyisini bilendir.

İbn el-Esîr sahabenin hal tercümesi bahsinde Ali en-Nimyerî'den nakleder ki; îbn Kani' kendi senediyle... Ali İbn Fâlân en-Nimyerî'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.)ın şöyle buyurduğunu işittim, demiş: MüsIüman müslümanın kardeşidir. Onunla karşılaşınca onu selâmla ağır­lar ve ona daha iyi karşılıkla karşılık verir ve sonra da men'etmez. Ben dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü, da ne olu­yor? Buyurdu ki: Taş, demir ve buna benzer şeyler.[1]



[1] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8687-8692

Free Web Hosting